📘 Oktar Babuna Kan Kampanyası kitabını indirmek için tıklayın.

Adnan Oktar davasında tutuklu yargılananlardan Oktar Babuna’nın geçtiğimiz günlerde cezaevinde çektirdiği fotoğrafın basına yansımasıyla hakkındaki bazı mantık ve akıl dışı iddialar yeniden gündeme geldi. Hatırlanacağı üzere 1999’da ülke çapında, Devletimizin emri ve organize etmesiyle başlatılan kan kampanyası Türkiye’de ilk İlik Bankasının kurulmasıyla neticelenmişti. 1923’DEN 1999’A KADAR 76 YIL BOYUNCA KURULAMAYAN İLİK BANKASI OKTAR BABUNA’NIN VESİLE OLMASIYLA, TÜM MİLLETİMİZİN DE KATKISI VE DESTEĞİYLE KURULDU. Bu güzel neticeden sevinmesi, ülkemiz adına gurur duyması, hasta insanlar için mutlu olması gereken bir kısım çevreler ise -kanaatimizce sırf camiamıza duydukları ideolojik karşıtlık, öfke, kin ve haset sebebiyle- bir anda kampanyayı karalamaya başladılar.

Kitleleri galeyana getirmeye müsait ama aslen hiçbir bilimsel dayanağı ve mantığı olmayan “Türklerin kanları çalınıyor”, “Türklerin gen haritası çıkarılıyor” gibi hamasi söylemlerle hayırlı bir işi durdurdular. Bununla da yetinmeyip Oktar Babuna başta olmak üzere camiamıza karşı akıl almaz bir iftira ve karalama kampanyası düzenlediler. Lösemi hastalarından büyük kazançlar elde eden, bu nedenle kampanyadan maddi çıkarları zedelenen bazı çevrelerce çeşitli asılsız dedikodular yaydılar. Amaçları kampanyayı sabote edip gerçek dışı şaibeler yayarak eski rant sistemlerinin çarklarını döndürebilmekti. Bu sebeple kamuoyunda infial oluşturmaya çalıştılar. Tüm bu gayretleri her zaman olduğu gibi Türk Yargısının duvarına çarptı. Kampanyanın düzenleyicisi ve para toplamaya yetkili olan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı çeşitli denetimler ve soruşturmalardan geçti, tüm bunlardan hep aklanarak çıktı. Yürütülen 3 ayrı soruşturmanın hepsi takipsizlik kararlarıyla sonuçlandı. Bu kararlar kesinleşti.

Bununla birlikte ortaya atılan iddiaların hepsine ilk günden itibaren gerekli tüm cevaplar verilmiş, tüm detaylarıyla ve belgeleriyle gerçekler ortaya konulmuş olmasına rağmen ısrarla, hatta takıntıyla, 20 yıldır aynı mantık dışı, aynı gayri ciddi ve bilim karşıtı yaygaralar devam etmektedir. Bunca yıl boyunca en kavrayışı zayıf insanın dahi anlamasının mümkün olduğu hakikatlerin bir kısım insanlar tarafından bir türlü anlaşılamamasının sebebi kanaatimizce konuyu hiç araştırıp okumamalarıdır. Konuyla ilgili bir kere dahi araştırma yapmış olsa, bir kez daha kendi yazdığı ya da kurduğu cümlelerin anlamı üzerinde düşünse öne sürdüğü iddiaların mantıksızlığını hemen kavrayabilecek insanlar hayret verici bir şekilde oradan buradan duyduğu kalıpları tekrarlamakta ısrar etmektedirler. Kendini aydın olarak tanımlayan, hür düşünceye inanan, demokrat ve fikre açık olarak bilinen bir kısım yazar, gazeteci, akademisyen, TV programcısı ve diğerlerinin -bu kez konuyu kavrayacaklarını umarak- bir kez daha Oktar Babuna Kan Kampanyası olarak anılan olayın gerçeklerini kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

 

1.     KAN KAMPANYASINI DÜZENLEYEN OKTAR BABUNA VEYA ARKADAŞLARI DEĞİL  DEVLETTİR

A) HESAPLARI AÇAN, BAĞIŞLARI TOPLAYAN DEVLETİN İLGİLİ KURUMLARIDIR, OKTAR BABUNA VE ARKADAŞLARININ KAMPANYANIN MALİ YÖNÜYLE HİBÇİR İLGİLERİ YOKTUR

B) KAMPANYA İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖNCÜLÜĞÜNDE BAŞLATILMIŞ TÜM DEVLET KURUMLARI DESTEK OLMUŞTUR

C)  "KANLARIN ABD'YE GÖNDERİLEREK ANALİZ ETTİRİLMESİ" KONUSUNA KARAR VEREN OKTAR BABUNA YA DA BİR BAŞKASI DEĞİL İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI'DIR.

2.     KANLAR YURT DIŞINA DEVLET TARAFINDAN KAYIT ALTINDA GÖNDERİLMİŞTİR

3.     BU KAMPANYA NETİCESİNDE TÜRKİYE’NİN İLK İLİK BANKASI KURULMUŞTUR

4.     KANLARIMIZI GERİ VERSİNLER SÖYLEMİ DEHŞETLİ BİR CEHALETİN ÜRÜNÜDÜR

5.     MİLLETİMİZİN GEN HARİTASININ ÇIKARILMASI İÇİN BÖYLE BİR KAMPANYAYA İHTİYAÇ YOKTUR


Özet:

Dr. Oktar Babuna 1999 yılında Kronik Lenfositik Lösemi teşhisiyle tedavi görmeye başlamış ve bir süre sonra kemik iliği nakli olması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu ilik nakli gerçekleşmediği takdirde en fazla 3 ay gibi bir süre yaşayabileceğinin belirtilmesi üzerine uygun kemik iliği donörü bulunabilmesi için bir arayış başlamıştır.

Beyin Cerrahı olan Dr. Oktar Babuna vesilesiyle gündeme gelen ülkede kemik iliği bankasının bulunmaması gerçeği kamuoyunun büyük ilgisini çekmiştir. Bunun üzerine İstanbul Valiliği'nden alınan izinle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından ülke çapında “Ulusal Kemik İliği Bankası Kurulması Kampanyası” başlatılmış ve kampanyanın tamamı devlet makamlarınca yürütülmüştür.

Ulusal Kemik İliği Bankası oluşturma kampanyası kısa zamanda yardımsever Türk halkının büyük desteğiyle olağanüstü bir sivil hareket haline dönüşmüştür. Kampanya dönemin hükümetinden gazetecilerine, bakanlarından il sağlık müdürlerine neredeyse Türk halkının tamamının yoğun desteğiyle yürütülmüştür. 3 ay gibi kısa bir sürede yaklaşık 150.000 kişi kan taramasından geçirilmiştir.

Dr. Oktar Babuna daha sonra ilki Amerika’nın Teksas eyaletindeki MD Anderson Cancer Center’da, ikincisi yine Amerika’nın Washington Eyaleti’ndeki Seattle Cancer Care Alliance’da olmak üzere iki ayrı kez kemik iliği nakli geçirmiştir. Yıllar süren yoğun tedavilerinin ardından iyileşerek KLL ve Richter transformasyonu geçiren ve hayatta kalan ilk ve tek hasta olarak tıp literatürüne geçmiştir.

Kampanya İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı tarafından başlatılmış, tamamen legal yollarla, devletin bilgisi ve kontrolünde yürütülmüştür. Kampanyanın sahibi, para toplama ve harcama yetkilisi olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı olmuştur. Vakfın o dönemki Başkanı ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Faruk Erzengin tüm çalışmaların başında yer almıştır. Dr. Oktar Babuna ise yalnızca, hastalığı nedeniyle bu kampanyanın başlamasına ve kamuoyunun dikkatinin bu yöne çekilmesine vesile olmuş bir kişidir.

 

1.   KAN KAMPANYASINI DÜZENLEYEN OKTAR BABUNA VEYA ARKADAŞLARI DEĞİL DEVLETTİR

 

1 A) HESAPLARI AÇAN, BAĞIŞLARI TOPLAYAN DEVLETİN İLGİLİ KURUMLARIDIR, OKTAR BABUNA VE ARKADAŞLARININ KAMPANYANIN MALİ YÖNÜYLE HİBÇİR İLGİLERİ YOKTUR

Dr. Oktar Babuna’nın hastalığının kamuoyu tarafından duyulması, ailesinin kendisine ilik bulunması için çalışmalar başlatmasının ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı’nın aldığı kararla tüm milletimizin katkıda bulunduğu kampanyayı başlatmıştır. Milletimizin bağışta bulunabilmesi için hesaplar açılması, bu hesapların açılması için Valilik başvurularının yapılması ve dönemin Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Faruk Zengin’in tüm bu çalışmalarda yetkili olması için vakıf kararı alınmıştır. Bu karara göre kampanyanın mali kısmı, yani harcamalar üzerindeki tüm yetkili Prof. Dr. Faruk Zengin’dir. Görüldüğü gibi konunun Dr. Oktar Babuna veya arkadaşlarıyla fiili bir bağlantısı bulunmamaktadır.

İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı’nın İlik Bankası Kampanyası İçin Hesap Açılması Ve Bu Hesap Üzerinde Prof. Dr. Faruk Zengin’in Yetkili Olması İçin Aldığı Karar:

Büyütmek için görsele tıklayın


Bununla birlikte İstanbul Valiliği tarafından dönemin Valisi Erol Çakır’ın yayınladığı genelge ile Ziraat Bankası’nda maddi destekte bulunmak isteyen vatandaşlar için yardım hesabı açılmıştır. Bu hesapla Prof. Dr. Faruk Erzengin’in kontrolünde Dr. Mehmet Ufuk Taştan, Dr. Yahya Onatakın ve Dr. Sedat Altınışık’tan oluşan sorumlu kurulca para toplanmasına yetki verilmiştir.

İstanbul Valiliği Tarafından Ziraat Bankasında Açılan Yardım Hesabıyla İlgili Genelge:

İstanbul Valiliği Ziraat Bankasında yardım hesabı açmakla yetinmemiş, halkın gösterdiği büyük ilgiyi karşılayabilmek için Alışveriş Merkezlerinde ve insanların toplu olarak bulunduğu yerlerde yardım kutuları yerleştirilmesi için de genelge yayınlamıştır:


İstanbul Valiliği bu girişimlerinin ardından Büyükşehir Belediyesi’nin gösterdiği yerlerde kulübeler kurulması suretiyle de maddi destek toplanmasına, toplanan paranın gerekli yönetmeliklere uygun olarak denetlenmesine dair talimat yayınlamıştır:


Bu kulübelerde toplanan yardımların denetimi için Fatih Kaymakamlığı ve İstanbul Defterdarlığı görevlendirilmiştir.

İstanbul Valiliği tarafından Ziraat Bankasında açılan hesabın denetimi ise yine Vilayet Makamı tarafından oluşturulan komisyonca yapılmıştır. Bu komisyonun başkanı Necmi Üner denetime dair raporlarını ilgili makamlara düzenli olarak sunmuştur: 


Komisyon Denetleme Başkanı Necmi Üner, 21 Haziran 1999 tarihinde Atv gece haberlerine katılarak valilik hesabında toplana bağışların ve yapılan harcamaların komisyonun bilgisi dahilinde olduğunu şöyle açıklamıştır: “Bizler Güvenlik Şube Müdürlüğünde iki polis arkadaşla ben bu hesap açıldığı tarihten yani 13 Mart’tan itibaren bütün burada yapılan alımları, bütün para hareketlerini kontrol etmekteyiz. Ve şu ana kadar göze batacak veya herhangi bir şey olmuş bir olay vuku bulmadı. Biz bu mal alışlarıyla ilgili bütün belgeleri bir dosya halinde zaten oluşturup kendimizde tutuyoruz ve ilgili yerler istediği zaman bir rapor halinde hazırlayıp veriyoruz. Hesabın bütün kontrolü bizim elimizde. Bizden başka şu an bu işle ilgili üç tane doktor arkadaş var ve kurul üyeleri ve 6 kişinin sürekli kontrolünde. Bunun dışında takip edenler de yok. Takip etme yetkileri de yok.”

 

Belgeleriyle görüldüğü üzere;

Kampanyayı İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı organize etmiş,

Hesaplar Valilik tarafından açılmış,

Hesaplar üzerindeki yetkili olması için Prof. Dr. Faruk Erzengin başkanlığında bir doktor heyeti oluşturulmuş,

Ve bu hesaplardaki tüm işlemler Kaymakamlık, Defterdarlık ve Denetleme Komisyonu tarafından denetlenmiştir.

Denetleme Komisyonu Başkanı’nın ifadesiyle de “bu kişiler dışında -yani devletin görevlendirdikleri dışında- kimsenin bu hesaplar üzerinde bir yetkisi olmamıştır.”

 

1 B) KAMPANYA İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖNCÜLÜĞÜNDE BAŞLATILMIŞ TÜM DEVLET KURUMLARI DESTEK OLMUŞTUR

Söz konusu kampanya devletin kurum ve yöneticileri tarafından el birliği ile yürütülmüş ve denetlenmiştir.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,

Genelkurmay Başkanlığı,

Başbakanlık,

Sağlık Bakanlığı,

Dışişleri Bakanlığı,

Eski Başbakan Mesut Yılmaz,

Eşi Berna Yılmaz,

Muhalefet partilerinin liderleri,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Valiler,

Emniyet Teşkilatı,

Türk Silahlı Kuvvetleri kampanyayı bizzat desteklemişlerdir.

 

Ulusal Kemik İliği Bankası Kampanyası Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel Himayesinde Gerçekleşmiştir

 Kampanyanın en önemli destekçisi bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel olmuştur. Merhum Demirel 28 Mart 1999 tarihli demecinde şu sözleri sarf etmiştir: “İlik Bankası’nın kurulmuş olması fevkalade iyi olur. Ben hem her türlü himayeyi, hem her türlü desteği veririm, yapılacak her kampanyaya katılırım. Nihayet bu bir milli dayanışmadır, bir sosyal olaydır. Temsil ettiğim devletin başı olarak her türlü desteği vermeye hazırım. Benden ne zaman ne isterseniz yanınızda bulacaksınız. Bu hareketi başarıya ulaştıralım.”



Sayın Demirel’in desteği sadece beyanat vermekle sınırlı kalmamış, toplanan kanların tahlil için yurtdışına gönderilmesi ile ilgili gümrük işlemlerinin kaldırılması ve kanların Türk Hava Yolları uçakları ile ücretsiz taşınması gibi pek çok konuda kendisi bilfiil müdahale ederek yardımcı olmuştur.

Sayın Demirel 27 Mart 1999 tarihinde, Oktar Babuna'nın babası Prof. Dr Cevat Babuna ve amcası Prof. Dr. Cahit Babuna’yı Cumhurbaşkanlığı makamında kabul etmiş ve ilerlemelerle ilgili bilgi almıştır.

İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Düzenlenen Kan Alma Organizasyonunu Sayın Berna Yılmaz ve Anavatan Partisi Organize Etmiştir

İstanbul’da düzenlenen ilk büyük kan alma organizasyonu Abdi İpekçi Spor Salonu’nda gerçekleşmiştir. Eski Başbakan Mesut Yılmaz, eşi Berna Yılmaz ve ANAP yöneticileri bu organizasyonu sahiplenmiştir. Mesut Yılmaz’ın özel kalemi Sema Erdem ve ANAP Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Hale Dicleli, kan alma organizasyonunda her şeyin bizzat kendileri tarafından planlandığını ve organize edildiğini çeşitli defalar kamuoyuna açıklamışlardır. Bu organizasyon için gereken tüm Valilik izinleri de yine ANAP yetkilileri tarafından alınmıştır.


Türk Silahlı Kuvvetleri Tüm Birliklerle Kampanyaya Destek Vermiştir

Genelkurmay Başkanlığı, tüm Silahlı Kuvvetler genelinde gönüllü olan kişilerin kan vermelerini sağlamak için talimat yayınlamıştır. Hatta Karadeniz Ereğlisi’nde düzenlenen organizasyon için askeri spor salonu tahsis edilmiştir. Karadeniz Bölge Komutanı Tuğamiral Özbek Görgün Paşa da kampanyaya katılarak kan vermiştir. Eskişehir Hava Kuvvetleri Komutanlığı, İzmit Jandarma Komutanlığı, İzmit 15. Kolordu Komutanlığı ve Gölcük Donanma Komutanlığı da kampanyaya katılarak binlerce gönüllü askerimizin kan vermesine vesile olmuştur.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Kampanyayı Desteklemeleri İçin Tüm Kuvvet Komutanlıklarına Gönderdiği 20/2081 Sayılı Talimatı


Ege Ordu Komutanlığı’nın Kampanyayı Desteklemek İçin İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı İle Yazışması

 

Tüm bunların yanı sıra;

Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Bursa Valisi Orhan Taşanlar gibi devletin en üst kademelerinden isimler bizzat kampanyaya katılıp kan vermişlerdir.


Eski Başbakan ve dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller TGRT Televizyonu’na 15 Nisan 1999 tarihinde verdiği röportajda kan kampanyası için parti olarak nasıl seferber olduklarını anlatmıştır. Dönemin İçişleri eski Bakanı Meral Akşener de, 26 Nisan 1999’da İzmit’te düzenlenen organizasyonda kan verirken, “Biz Oktar Babuna’ ya bu manada çok şey borçluyuz, o bir rahatsızlığı gündeme getirdi” şeklinde konuşmuştur. İstanbul’un dışında 12 ayrı ilde de İl Sağlık Müdürlerinin izinleri ve katkıları ile kan alım organizasyonları düzenlenmiştir.


Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem de, başta Almanya olmak üzere Türk vatandaşlarının yaşadığı ülkelerdeki büyükelçiliklerimize ve konsolosluklarımıza talimat göndererek kampanyaya destek vermelerini talep etmiştir.


1 C) "KANLARIN ABD'YE GÖNDERİLEREK ANALİZ ETTİRİLMESİ" KONUSUNA KARAR VEREN OKTAR BABUNA YA DA BİR BAŞKASI DEĞİL İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI'DIR.

Toplanan kanlar Emniyet müdürleri talimatıyla polis eskortları eşliğinde havaalanına götürülmüş, ANAP yöneticilerinin tahsis ettiği özel uçaklarla Almanya ve ABD’deki dünyanın en iyi ve ünlü laboratuvarlarına gönderilmiştir. Çünkü o dönemde, Türkiye’de bu kanların analizini yapacak laboratuvarlar çok kısıtlıydı. Örneğin Çapa Tıp Fakültesi’nin laboratuvarı günde sadece 4 kan örneğini analiz edebiliyordu. Ankara’daki laboratuvar da benzeri kapasitedeydi. Bu da toplanan yüzbinlerce örneğin analizinin on yıllara yayılması demekti. Oysaki kan örneklerinin ömrü sadece 24 saattir, öyle günlerce, senelerce bekletmek bunları ziyan etmek anlamına gelecektir. BU NEDENLE, KAMPANYANIN KARAR MERCİİ OLAN İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI KARARIYLA ANALİZLERİN YURT DIŞINDA YAPILMASI PLANLANDI. YANİ, "KANLARIN ABD'YE GÖNDERİLEREK ANALİZ ETTİRİLMESİ" KONUSUNA KARAR VEREN OKTAR BABUNA YA DA BİR BAŞKASI DEĞİL İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ VAKFI'DIR.

Yurt dışındaki laboratuvarlara tahlil için gönderilen kan örneklerinin tamamı dönemin İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Faruk Erzengin’in bilgisi ve denetiminde gönderilmiştir. Sayın Dekan’ın bilgisi ve onayı dahilinde fakülte bünyesinde görev yapan yetkili doktorların imzasıyla kan örnekleri yurt dışına gönderilmiştir. Buna ait yazışmalardan biri aşağıda yer almaktadır.

 

YURT DIŞINA GÖNDERİLEN KAN ÖRNEKLERİ İÇİN GEREKLİ LABORATUVAR GİDERLERİNİN ÖDEMESİ DE DÖNEMİN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DEKANI TARAFINDAN YAPILMIŞTIR

Kan örneklerinin yurt dışına gönderilmesi kararı gibi, yurt dışındaki laboratuvarlardaki çalışmalar için gerekli ödemeler de İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı ve Vakıf Başkanı Prof. Dr. Faruk Erzengin’in bilgisi ve yetkisinde gerçekleşmiştir. Kampanya kapsamında toplanan yardımlar doğrudan devletini üniversitesinin vakfına gitmiş, yapılacak ödemeler de bu vakıf tarafından organize edilmiştir. Görüldüğü gibi ne kan örneklerinin yurt dışına gönderilmesinde ne de ilgili laboratuvarlara ödeme yapılmasında Oktar Babuna ve arkadaşlarının bir dahli yoktur.

 

Prof. Dr. Faruk Erzengin Onayıyla Yurt Dışındaki Laboratuvarlara Yapılan Ödemelerin Makbuzlarından Bazı Örnekler 





2.   KANLAR YURT DIŞINA DEVLET TARAFINDAN KAYIT ALTINDA GÖNDERİLMİŞTİR

Yukarıda belgeleriyle ortaya koyduğumuz üzere kan örneklerinin yurt dışına gönderilmesi kararı İstanbul Tıp Fakültesi Vakfına aittir. Bu kararın alınmasındaki sebep ise o dönemde Türkiye’deki laboratuvarların yetersiz kalmasıdır. Bu kararın alınmasının ardından kanların yurt dışına taşınmasının her aşaması da Devletin bilgisi ve onayı dahilinde olmuştur. Yani;

Ø  Devletin Üniversitesi kan örneklerinin yurt dışına gönderilmesi kararı almış ve ödemesini toplanan yardımlardan gerçekleştirmiş,

Ø  Dönemin Cumhurbaşkanı kan örneklerinin yurt dışına taşınması için THY’nın gerekli düzenlemeleri yapması talimatını vermiş,

Ø  Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz kanların yurt dışına götürülmesi için uçağını tahsis etmiş,

Ø  Kan örnekleri uçaklara Türk Polisi tarafından taşınmıştır.

Aşağıda Sağdaki Fotoğraflarda Türk Polisi Tarafından Kan Örneklerinin Uçaklara Taşınması Görülmektedir. 


Kan örneklerinin yurt dışına gönderilmesi organizasyonunun baştan sona devletin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini gösteren bir diğer belge de dönemin New York Başkonsolosu Fuat Tanlay’ın Türk Hükümeti adına çalışmayı yapan ABD’li laboratuvar ile yaptığı yazışmadır:


1999 yılında toplanan kanların tahlillerini yapan Almanya’daki Stefan Morsch Vakfının kurucularından Susanne Morsch’un Temmuz 2018 tarihinde, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik yapılan operasyonun hemen ardından, yaptığı açıklama da bir kez daha bu kampanyanın devlet tarafından organize edilip yönetildiğini ortaya koymaktadır:

Çok fazla kurum işin içindeydi. Çünkü örnekler o kadar çoktu ki tek bir laboratuvar başa çıkamadı. Biz gönderilen örnekleri test ettik, bu kadar. O dönem ödemeyle ilgili bir sorun çıktığını hatırlıyorum çünkü o kadar çok örnek vardı ki. Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul Üniversitesi'nin hastanesi ödeyebilmek için para toplamaya çalıştı. Kan örnekleri için izin formlarını da onlar toplamıştı.”

…Testten sonra örneklere ne oluyor?

Morsch “Belirli bir yasal süre var. O dönemin mevzuatına göre ne kadardı hatırlayamadım. Örnekleri tutmak zorundasınız. O süre geçtikten sonra örnekleri imha ettik" diyor…

Akıllardaki diğer sorular da test talebinin resmi olarak kimden geldiği, sonuçların kiminle paylaşıldığı…

Vakıf yetkilisi Morsch o dönem Sağlık Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi'nden yetkililiklerle temasta olduklarını söyledi:

"İstanbul Üniversitesi'nden yetkililer izin formlarını kimden aldıklarını, sonuçlarla ne yaptıklarını size anlatabilirler, onlara sormalısınız. Hatırladığım kadarıyla, yaptığımız anlaşma uyarınca, bu İŞİN SORUMLUSU İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ'YDİ, BAKANLIĞIN DA BİLGİSİ VARDI.” (https://t24.com.tr/haber/oktar-babuna-icin-toplanan-kanlara-ne-oldu,671142)

 

3.   BU KAMPANYA NETİCESİNDE TÜRKİYE’NİN İLK İLİK BANKASI KURULMUŞTUR

Ülkemizde, lösemi hastalarına yardım etmek için yıllardır faaliyet gösteren Lösemili Çocuklar Vakfı’nın yakalayamadığı başarıyı, birkaç ay içinde yakalayarak, onu çok gerilerde bırakan böyle bir kampanyanın Türkiye’ye sağlayacağı imkânlar, kampanyanın durdurulmasıyla heba edilmiş ve binlerce lösemili Türk vatandaşının hayal kırıklığına sebep olmuş, belki de bir çoğu ölüme mahkûm edilmiştir.

Kampanyanın yarıda bırakılmasından sonra dönemin Fazilet Partisi’ne mensup 20 milletvekili,bir Meclis Araştırması Önergesi sunmuştur. 22.07.1999 tarihli bu önerge metninden kısa bir alıntı şöyledir:

Ulusal kemik iliği bankası kampanyası, devlet tarafından desteklenmiş olup, sivil insanlar tarafından da çok büyük bir ilgiyle karşılanmış bir kampanyadır. Bu kampanya ile ilk aşamada lösemi hastası Dr. Oktar Babuna’ya uygun bir kemik iliği vericisinin bulunması, daha sonraki aşamada ise, Türkiye’de ulusal kemik iliği bankasının kurulması hedeflenmekteydi. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İstanbul Üniversitesi gibi, devleti temsil eden kişi ve kurumlar tarafından desteklenerek, 160000 doku tahliline ulaşan ve kemik iliği bankasının fiilen kurulmasını temin ederek, sayıları 8000’e varan lösemili Türk vatandaşlarının ilik bulma ve yaşama şansını yüzde 70’lere çıkaran böyle bir kampanyanın, Sağlık Bakanlığı tarafından durdurulması, halkımız arasında hayret ve şaşkınlık ile karşılanmıştır.

Ancak tüm bu engelleme girişimlerine rağmen Kemik İliği Bankası kurulmuş ve bir çok insanın hayatının kurtulmasına da vesile olmuştur. 


Resmi verilere göre bu bankadaki verilerden faydalanılarak 1130 hastaya nakil yapılmıştır. Yani 1130 insan bu kampanya sayesinde hayat bulmuştur. Bugün hiçbir makul ve mantıklı izahı olmadan sırf ideolojik sebeplerle ya da anlamsız bir kin ve nefretle kam kampanyası aleyhinde konuşmalar yapanlar hayatı bu banka sayesinde kurtulan 1130 kişiden biri olsalar eminiz ki bu cümleleri asla kurmazlardı. Söz konusu kampanyada emeği geçenlerin her biri bugün lösemi hastaları ve yakınları tarafından sevgi, hürmet ve şükranla anılmaktadır.

Binlerce insanın kurtulmasına vesile olan böylesine hayırlı bir işi sırf öfkelerinden, hasetlerinden dolayı engellemeye kalkışmaları ise kabul edilebilir bir durum değildir. O gün yaptıkları engelleme girişimleri yetmiyormuş gibi bugün aradan 20 yıl geçtikten sonra dahi akla mantığa sığmayan yorumlarla karalama yapmaya devam ediyor olmaları ise ibretliktir. Bu yaptıklarının iyiliğe, hayra, güzelliğe, fedakarlığa karşı bir eylem olduğunu dahi kavrayamadıkları görülmektedir. Müthiş bir nefretle hasetten kaynaklanan kontrolsüz bir kinle son derece akıl dışı iddialarda bulunan bu kişiler, kayıtlara raporlara belgelere baksalar her türlü bilgiye ulaşacak olmalarına rağmen sırf çirkinliği ile nefret pisliği ile konuşuyorlar ve yazıyorlar. Bir yakını kanser olsa Oktar Babuna vesilesiyle başlayan bu kampanya sayesinde şifa bulacak olan insanlar, hastalıklı bir öfkeyle Oktar Babuna ve arkadaşları aleyhine iftiralar atıyorlar. Çocuğuna, annesine babasına, kardeşine ilik aramanın zorluğunu hiç yaşamamış, çaresizliğin ne demek olduğunu bilmeyen, tek bir kan örneğine bir canın bağlı olduğunu düşünemeyenlerin bu sevgisizliği, katılığı, yüzeyselliği, anlayışsızlığı ve bencilliği hiç kuşkusuz tarihe onlar adına utanç olarak geçmektedir.

4.   MİLLETİMİZİN GEN HARİTASININ ÇIKARILMASI İÇİN BÖYLE BİR KAMPANYAYA İHTİYAÇ YOKTUR. “KANLARIMIZI GERİ VERSİNLER” SÖYLEMİ DEHŞETLİ BİR CEHALETİN ÜRÜNÜDÜR

 Bu çapta büyük bir organizasyonun hiçbir aşamasının devletin bilgisi, kontrolü, izni olmadan yürütülemeyeceği açıktır. Devletin imkanları olmadan sıradan insanların böyle bir kampanya gerçekleştirmesi, bağlantılar kurması, maddi destek sağlaması imkansızdır. Nitekim yukarıda sunmuş olduğumuz belgeler de durumun tam olarak bu şekilde olduğunu, kampanyanın her aşamasının en üst düzey devlet makamlarının bilgisinde yürütüldüğünü ispatlamaktadır.

Ancak bazı ufku dar, yüzeysel düşünen ve hamasi konuşmalarla hayatını geçirenlerin “kendilerini devlet yerine koyarak, devletin düşünemediğini düşünen ve bilen edasıyla” yaptıkları yorumların bir kez daha cevaplanması gerektiği de görülmektedir. Bu kişilerin kendilerince halkı galeyana getirmek ve hayrı engellemek için öne sürdükleri birçok insanın da hiç düşünmeden tekrarladığı “kanlarımızı geri versinler”, “gen haritalarımızdan biyolojik silah yapacaklar” hezeyanlarına cevap vermek durumunda kalmak dahi aslında oldukça vahim bir durumdur.

Öncelikle kan örnekleri ilelebet saklanan veriler değildir. Laboratuvarlarda alınan kanların muhafazası için belirlenmiş uluslararası standartlarda süreler vardır. Bu süreler dolduğunda kanların imha edilmesi yasal bir sorumluluktur. Bunun da ötesinde kan konserve değildir, saklanması bir fayda sağlamaz. Belli bir süre sonra bozulur.

Herkesin elinin altında internet olan bir çağda, arama sitelerine yazılacak tek bir cümle ile bile bulunabilecek bilgiden uzak bir cehaletle “kanlarımızı isteriz” demek her şeyden önce yakışık almamaktadır. İnternete “kan ne kadar süre saklanabilir” diye yazıldığında alınan cevapla, aradan geçen 20 yıldan sonra “kanlarımızı geri versinler” demenin ne kadar akıl dışı ve küçük düşürücü olduğu da açıkça görülecektir. Buna rağmen bu ısrarlı cehalet karşısında kan örneklerinin gönderildiği laboratuvarlardan birinin yetkilisi de bu konuda açıklama yapmak zorunda kalmıştır:

…Testten sonra örneklere ne oluyor?

Morsch: “Belirli bir yasal süre var. O dönemin mevzuatına göre ne kadardı hatırlayamadım. Örnekleri tutmak zorundasınız. O süre geçtikten sonra örnekleri imha ettik" diyor… (https://t24.com.tr/haber/oktar-babuna-icin-toplanan-kanlara-ne-oldu,671142)

 Daha önce, Dönemin Sağlık Bakanı tarafından da mesnetsizce ve hiçbir bilimsel temeli olmaksızın ortaya atılan "genetik haritamızın çalınacağı" şeklindeki gülünç komplo teorilerine gelince bu iddiaların ne kadar akıl dışı olduğunu anlayabilmek için öncelikle bazı önemli gerçekleri hatırlatmakta yarar var:

T.C. Dış İşleri bakanlığının verilerine göre hali hazırda yurt dışında 6.5 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır ve bunların yaklaşık 5.5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. (http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa)

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tamamı sağlık hizmetlerini bulundukları ülkelerde almaktadır ve tüm sağlık taramalarını, kan tahlillerini bu ülkelerin kuruluşlarında yapmaktadırlar. Yani yaklaşık 6.5 milyon Türk vatandaşına ait kan örnekleri ve diğer bilgiler zaten hali hazırda dışarıda yabancı ülkelerin sağlık kurumlarında mevcuttur.

Bunun yanı sıra her yıl yaklaşık 10 milyon Türk vatandaşı çeşitli gerekçelerle yurt dışına seyahat etmektedir. Bu kişiler gittikleri her lokantada yemek yedikleri tabaklara, su içtikleri bardaklara hatta dokundukları her yere DNA izlerini bırakmaktadırlar. Otelde yastık kılıfları, yere dökülen saçları, kullandıkları her şey genetik harita avcılarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek niteliktedir. Ancak gerçekte böyle avcılar olmadığından, kimsenin Türk milletinin genetik haritasıyla ilgili bir alıp veremediği olmadığından ve bunu da aslında bu iddiaları öne sürenler de dahil herkes çok iyi bildiğinden hiç kimse bu konuda önlem alma ihtiyacı hissetmemektedir.


 Sonuç olarak, söz konusu "kan kampanyası"nın, bugüne kadar öne sürülen tüm mesnetsiz, uydurma ve saçma iddialara rağmen, kapsamlı resmi denetim ve incelemelerle hiçbir şaibeli ya da esrarengiz yönü olmadığı açık ve net bir biçimde ortaya konmuştur. Türk Devletinin kendini koruma refleksinin ne kadar güçlü olduğu bilinen bir gerçektir. Devletimizin kendi eliyle yaptığı bir organizasyonda vatandaşlarımız ve ülkemiz için riskli, tehlikeli, şüpheli hiçbir şey olmayacağı, buna izin verilmeyeceği açıktır. İnsanların aklına şüphe düşürmek, amansızca karalamak yapmak, cehaletten nemalanarak taraftar toplamak ye da infial meydana getirmek amacıyla bu konuda yapılan tüm gayretler ise anlamsızdır. Hepsinden öte insan sağlığının ve hayatının söz konusu olduğu bir konuda böylesine cahilce yorumlar yapmak, acımasızlık ve vicdan körlüğüdür. Temennimiz bilmeden veya yanlış yönlendirildiği için bu hataya düşenlerin, yukarıda yer alan bilgileri tarafsız bir gözle okumaları ve bu bilgilerin doğrultusunda hareket etmeleridir. 

İlgili Videolar








İlgili Diğer Başlıklar

Etiketler: 

Adnan Oktar Kan Kampanyası

Daha yeni Daha eski