TAHLİYE OLAN ARKADAŞLARIMIZIN MÜŞTEKİ VE ETKİN PİŞMANLAR ÜZERİNDE BASKI OLUŞTURACAĞI İDDİASI TÜMÜYLE YERSİZ, ASILSIZ VE ANLAMSIZDIR!

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları davada, 13 Aralık 2019 tarihinde 90 arkadaşımızın tahliye olmasıyla birlikte, bazı çevrelerce bu durumun müştekiler ve etkin pişmanlar üzerinde sözde bir baskı oluşturacağı iddia edildi. Son derece yersiz, akıl ve mantık dışı bu iddialar üzerine aşağıdaki hususları kamuoyunun bilgisine sunmak ve açıklamak gereği duyuyoruz.

Öncelikle tahliye olan 90 arkadaşımızdan 77’si kadındır, ayrıca tamamı ev hapsindedir, 24 saat evden çıkmaları yasaktır ve elektronik kelepçe tedbiriyle birlikte polis kontrolündedirler. Bu durumda olan kişilerin, 'herhangi birine bir baskı veya tehdit oluşturacağı' iddiası hayatın gerçeklerine uymayan, son derece yersiz ve anlamsız bir iddiadır.

Daha da önemlisi, ne Sayın Adnan Oktar ne de camiamız mensupları kimseye asla baskı, tehdit veya zor kullanmazlar ve hiçbir zaman da kullanmamışlardır. Bugüne kadar bunun herhangi bir örneği bulunmamaktadır. Tüm arkadaşlarımız son derece nezaketli, hukuka saygılı, her zaman sevgiyi, merhameti ön planda tutan insanlardır. Öyle ki duruşmalar sırasında ifade veren arkadaşlarımız, kendilerine çok ağır iftiralar atan kişiler için dahi olumsuz bir ifade kullanmamışlardır.

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, kanunlara, hukuka son derece bağlı, barışçıl, mülayim, sevecen insanlardır. Herhangi bir insanı, özellikle de kadınları, genç kızları rahatsız etmekten her zaman imtina ederler.


Zor Ve Baskıyla Müşteki Ve Etkin Pişman Yapılan Arkadaşlarımızı Çok Seviyoruz!

Söz konusu asılsız iddianın tam aksine, Sayın Adnan Oktar ve camiamız, davamızdaki müşteki ve etkin pişman arkadaşlarımıza büyük bir sevgi ve şefkat duymaktadır.

Bu arkadaşlarımız, camiamıza husumeti olan bazı şahıslar tarafından gelecekleri karartılmakla, müebbet hapis cezaları alarak hayatlarının sonuna kadar cezaevlerinde çürümekle, koğuşlarda dayak yemek, şişlenmek, öldürülmek, bıçaklanmak, intihar süsü verilerek öldürülmekle, medyada ve sosyal medyada tüm topluma rezil edilmekle, haysiyet, şeref ve namuslarını lekeleyecek ahlaksızca iftiralarla karşı karşıya kalmakla, hem kendilerinin hem de anne, baba ve yakınlarının mallarına el konulmakla ve bunlara benzer sayısız korkunç ve acımasız tehditlerle korkutularak bizlere iftira atmaya zorlanmışlardır.

Bir kısmı ise belli bir süre boyunca tehditlere boyun eğmemiş ve sanık konumuna düşmüş ancak cezaevinin yıpratıcı koşullarına sadece 6-7 ay kadar dayanabilmiş ve camiamıza iftira atmak zorunda kalmışlardır. Hem cezaevinin ağır şartları hem de yine aynı husumetli çevrelerden gelen yoğun psikolojik baskı ve tehditler neticesinde, Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza iftira atarak hayatlarını kurtarmak zorunda kalmışlardır. Açıktır ki müşteki ve etkin pişmanlara asıl baskı, camiamıza husumetli kişiler tarafından yapılmaktadır. 

Söz konusu husumetli kişiler, polis operasyonundan yani 11 Temmuz 2018 tarihinden önce, camiamızda bulunan veya bir dönem camiamızla bağlantısı olan kişilere psikolojik baskı yapmaya başlamışlardır. Örneğin, kimi müşteki avukatları ya da bizzat müştekilerin kendileri, istedikleri yönde ifade vermeleri için arkadaşlarımızı zorlamışlardı. Bizlere iftira atmadıkları takdirde sanık durumuna düşeceklerini, hapse gireceklerini söylemiş ve, “bitaraf olmayan bertaraf olur” sözleriyle tehdit etmişlerdir. Bununla da kalmamış, hem husumetli müştekilerin kişisel sosyal medya hesaplarından hem de tehdit ve karalama amaçlı özel olarak açılmış sosyal medya hesaplarından camiamızla bağlantısı olan herkes hakkında uzun süre çok çirkin iftiralarla dolu, itibar zedeleyici, karalayıcı paylaşımlar yapmışlardır. Bu kişilerin çalıştıkları iş yerleri, bağlı oldukları kurumlar, aileleri, iş ve sosyal çevrelerine bu iftiralar gönderilmiştir. (Bu yöndeki deliller dava dosyasına sunulmuştur.)

Bu paylaşımlar sonucunda işlerinden çıkartılan, ailelerinin ve çevrelerinin olumsuz tavır ve tepkilerine maruz kalan, baskı gören arkadaşlarımız olmuştur. Husumetli grubun bu tür saldırıları sonucunda zorla müşteki yapılan hanımlar da, itibarlarını korumak, hapse girmemek, gerek sosyal medya karalamalarından gerekse ailelerine ve kendilerine yöneltilen tehdit ve baskılardan korunmak için camiamıza iftira atmak zorunda kalmışlardır. Aksi takdirde, hem iffetsiz bilinme hem de tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarını düşünmüşlerdir. Malum iftiraları atarak, hem sözde cinsel tacize uğramış mağdur konumuna gelmiş hem de tutuklanmaktan, mallarına el konmasından, işlerini kaybetmekten kendilerini korumuş olmuşlardır.

Gözaltı ve tutuklanma öncesi bu tür tehditlere boyun eğmeyen arkadaşlarımızdan bazıları ise, cezaevinde benzer baskı ve tehditlere daha fazla dayanamayarak, iftira ve gerçek dışı asılsız iddialarla dolu ifadelere imza atmak zorunda kalmışlardır.

SEKİZ GÜN SÜREN GÖZALTI SIRASINDA KOŞULLAR SON DERECE AĞIRDI. YERALTINDA BULUNAN NEZARETHANEDE, 160-170 KİŞİ KADAR, DAR VE SIKIŞIK KOĞUŞLARDA TUTULDULAR. YERDE, SERT ZEMİNDE YATMAK ZORUNDA KALDILAR. KOĞUŞ DUVARLARI KÜFLÜYDÜ. NEZARETHANELER 8 GÜN BOYUNCA TEMİZLENMEDİ. SON 48 YILIN EN SICAK GÜNLERİ OLMASINA VE 160-170 KİŞİ AYNI YERDE, DAR BİR MEKANDA BULUNMALARINA RAĞMEN, BU 8 GÜN BOYUNCA BOZUK OLDUĞU BAHANESİYLE HAVALANDIRMALAR ÇALIŞTIRILMADI. ARKADAŞLARIMIZIN LAVABOYA GİTMELERİNE GÜNDE SADECE 2 KEZ İZİN VERİLDİ. BU NEDENLE ÇOK AZ SU İÇEBİLDİLER. YEMEKLER YİYEMEYECEKLERİ KADAR KÖTÜ VE AZ MİKTARDAYDI. ÇOĞUNLUKLA SADECE EKMEK YEDİLER. DÜZENLİ İLAÇ KULLANANLAR İLK 5-6 GÜN İLAÇLARINA ULAŞAMADILAR. 

Avukatlarıyla büyük çoğunluğu görüşemedi. Bu nedenle avukatı gelen kişilerin avukatlarını vekil tutmak istediler. Ancak savcılıktan gelen, her avukatın sadece bir müvekkili olabileceği şeklinde hiçbir hukuki dayanağı olmayan, anayasa ve insan haklarına tümüyle aykırı keyfi karar ile, bu imkanlarından da yoksun bırakıldılar, büyük çoğunluğu sorgularına, hiç tanımadıkları, ismini dahi bilmedikleri, sorguları öncesinde yarım dakika kadar görüşebildikleri avukatlarla girdiler.

Bu zorlu gözaltı sürecinden sonra tutuklanarak, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine dağıtılan arkadaşlarımız, cezaevlerinde de son derece zor koşullarla karşılaştılar. Havasız, bakımsız, soğuk, suyu akmayan, çok kısıtlı saatlerde sıcak su verilen, böceklerin, farelerin yaşama alanı olmuş koğuşlarda, bazıları tek başına bazıları ise azılı suçlular, seri katillerle, dengesiz, cana kastetme riski olan akıl hastalarıyla can güvenlikleri olmadan yaşamak zorunda kaldılar. Bu süreçte, hem aileleri hem de kendileri “sözde itirafçı” olmaya zorlandılar. Görüşe gelen tanımadıkları avukatlar, bazı cezaevi yönetimleri arkadaşlarımıza ‘itirafçı olmadan cezaevinden çıkmalarının mümkün olmadığını, en az 60 yılla yargılanacaklarını, Devletin üzerlerini çizdiğini’ söylediler. Çocuklarını ziyarete gelen aileler, yaşlı anne, babalar cezaevi önlerinde yollarını kesen husumetli müştekiler ve yanlarındaki bazı avukatlar ve polis olduğunu söyleyen kişiler tarafından korkutuldu, tehdit edildi, iftiracı olmaya zorlandı.

İşte bu dehşet verici ortama bazı arkadaşlarımız sadece birkaç hafta, bazıları da 6-7 ay dayanabildi. Ancak bir süre sonra hayatlarından endişe etmeye başladılar ve camiamıza iftira atarak hayatlarını kurtarmak zorunda kaldılar. 

Bu süreci, bu arkadaşlarımızın yaşadıklarını çok iyi bildiğimiz için, 30 yıllık arkadaşlarına, can kardeşlerine iftira atmak zorunda bırakılarak müşteki veya etkin pişman yapılan bu kişilere karşı hiçbir husumet veya öfke duygusu içinde değiliz. 

Bilakis bu arkadaşlarımızın üzerlerindeki baskı ve tehditten kurtulmalarını istiyoruz. Can, mal ve ailelerine bir zarar gelecek korkusuyla iftira atmalarını da Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle değerlendiriyoruz. Bilindiği gibi Cenab-ı Allah, can tehlikesi olduğunda, inkâr için dahi ruhsat vermektedir.

Cenab-ı Allah, birçok ayetinde ise bağışlayıcı olmayı emretmektedir. Müminler, kendilerine düşmanlık yapanlara dahi iyilik yapmakla emrolunmaktadırlar:

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, en iyi olanla karşılık ver! Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kişi sanki candan bir dostmuş gibi olur. (Fussilet Suresi, 34)

Peygamber Efendimiz (sav), amcası Hazreti Hamza’yı vahşice şehit eden Hazreti Vahşi’yi dahi bağışlamış, onu İslam’a davet etmiş ve İslam’ı kabul etmesiyle birlikte din kardeşi olarak görmüştür.

Hz. Yusuf (as) da, kendisini kuyuya atarak neredeyse ölümüne neden olan kardeşleriyle yıllar sonra karşılaştığında, onları bağışlamış ve şöyle demiştir:

Dedi ki: 'Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir.' (Yusuf Suresi, 89-93)

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, daima Kur’an-ı Kerim’e, Peygamber Efendimiz (sav)’in güzel ahlakına ve sünnetine uyan, kanunlara, hukuka saygılı, sevecen, barışçıl, merhametli insanlardır.Bizler camiamıza yönelik saldırı ve iftiralarda da kendimizi sadece kanun ve hukukla savunuruz, bunlar dışında bir yola başvurmak imanımıza, ahlakımıza ve vicdanımıza uymaz.


Asıl baskı ve tehdit altında olanlar yeni tahliye olan 90 arkadaşımızdır!

Tahliye oldukları günden bu yana 90 arkadaşımıza, bir takım basın-yayın organlarında ve sosyal medyada, ağır bir psikolojik baskı uygulanmakta, hatta tehditler yöneltilmektedir.

Açıkça görüldüğü gibi, asıl tehdit ve baskı altında olanlar tahliye olan arkadaşlarımızdır. Bir yanda bu tehditler, diğer yanda birtakım basında çıkan yalan ve iftira dolu haberler ile arkadaşlarımıza ve ailelerine çok ciddi bir psikolojik baskı uygulanmaktadır.

Mallarına, paralarına el konulmuş, hiçbir suçu olmadığı halde 17 ay cezaevinde çok zor şartlar altında kalmış olan arkadaşlarımıza kendilerince göz dağı vermeye kalkanlar, onları tehdit edenler, bir algı mühendisliği yaparak tahliye olmuş hanım arkadaşlarımızı güya baskı unsuru gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Yukarıda da açıkladığımız gibi bu iddia, gerçeklerle ilgisi olmayan bir algı operasyonundan ibarettir. Amaç, yargıya baskı yapmak, arkadaşlarımızı yıldırmak ve korkutmaktır.

Son olarak tekrar belirtmek istiyoruz ki; Kur’an ahlakına uygun bir ahlak ve düşünce içinde bize iftira atmak zorunda bırakılan, zorla ve baskıyla müşteki ve etkin pişman yaptırılan arkadaşlarımızı çok seviyoruz, onlara karşı öfke, kızgınlık ya da düşmanlık gibi hislerimiz hiç yok. Kendimiz kadar onların da bu baskı ve tehditlerden kurtularak, huzurlu ve vicdanlarına uygun bir hayat yaşamalarını diliyoruz. 

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski