Eski İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, İstanbul Aydın Üniversitesi Ulusal Güvenlik ve Strateji Uygulama ve Araştırma Merkezi (USAM) tarafından 6 Aralık 2018 tarihinde düzenlenen “Metropol Güvenliği” konulu bir panele katılmış ve buradaki konuşmasında Adnan Oktar ve arkadaşlarını sözde “suç örgütü” olarak tanımlamıştır:

“Adnan Oktar diye bir suç örgütünden kısaca bahsedeceğim. Manen mutlu olduğum bir operasyon. Yaptığınız operasyonlardan mesleki haz duyuyorsunuz. En fazla haz duyduğum operasyonlardan birisi de Adnan Oktar suç örgütüne yaptığımız operasyonla ilgiliydi. Ben eminim ki binlerce aile, sesini duyuramayan, gücü yetmediği için çocuklarına ulaşamayan binlerce aile bize dua etti ve ediyor.”

Sayın Çalışkan’ın nasıl yanlış bilgilendirildiğinin en önemli delili bizzat bu konuşmasıdır. Mustafa Çalışkan bu konuşmayı yaptığı sırada halen Adnan Oktar’ın yanında kendi rızaları dışında tutulmuş olan BİNLERCE çocuk olduğunu ve bu çocuklarına ulaşamayan da BİNLERCE aile olduğunu zannetmektedir.

Öncelikle Sayın Adnan Oktar’ın binlerce değil, 250-300 civarında arkadaşı vardır. Bu kişilerin aileleri ise, bu operasyondan dolayı kesinlikle mutlu değildir, çünkü çocukları hiçbir suçları olmadığı halde, 2 yıldır cezaevindedir, bir kısmı hala ev hapsindedir, basında sürekli itibarları zedelenmekte, hakarete uğramaktadırlar, mallarına, paralarına el konmuştur, işlerini kaybetmişlerdir, aileleri ile görüşememektedirler.

Tüm bu gerçeklere rağmen, “Çocuklar kurtarmak” gibi sahte bir ajitasyon terimi ortaya atılmış ve bu gerekçeyle sözde “kurtarılacak çocuklar” HAPSE ATILMIŞTIR. “Aileler bize minnettar” vurgularıyla ortaya çıkılmış, oysa 200’den fazla aile cezaevi kapılarında perişan hale getirilmiş, üzüntüden pek çoğu hastalanmış, pek çok ailenin malvarlıklarına el konulmuştur. Bu operasyonla, bakımlarıyla ilgilenen tek çocukları aniden cezaevine konulduğu ve bütün bakım paralarına el konulduğu için 12 kişinin anne-baba veya ablası vefat etmiştirCezaevindeki çocukları, ailelerinin vefatını bile cenazeden günler sonra öğrenebilmiştir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “suç kovuşturmalarıyla ilgili bilgilerin medyaya sunulmasına ilişkin ilkeleri” başlıklı tavsiye kararında, Emniyet yetkililerinin yapacağı basın açıklamalarının “Masumiyet Karinesi”ne ve “Bilginin Doğruluğu” ilkesine uygun olması gerektiği belirtilmiştir. Fakat elbette, tüm bu ilkeler bir yana, bu durum asıl vicdana uygunluk göstermek zorundadır. Çalışkan’ın söz konusu ilkeyle çelişen açıklamaları ve öncesindeki basın notu, Emniyet Müdürlüğü tarafından dosya hakkında hazırlanacak olan fezlekenin de sıhhatini ve güvenilirliğini ortadan kaldırmıştır. Bizzat en üst düzey yöneticileri tarafından yapılan bu tarz açıklamalardan sonra, kendisine bağlı çalışan memurların hazırlayacağı raporun bu açıklamalara ters yönde olabilmesi, kamu hiyerarşisi bakımından beklenebilir değildir. Öte yandan, Çalışkan’ın gerçekleştirdiği operasyondan dolayı “binlerce ailenin” kendisine duacı olduğuna dair açıklaması hiçbir dayanağı olmayan, hayali bir iddiadan ibarettir. BÖYLE BİR KONU ASLA SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. Öncelikle “binlerce” aile söz konusu değildir; grupta zaten yaklaşık 250-300 kişi vardır ve dolayısıyla sadece 250 aileden bahsedilebilir. Davada ise sadece 3-4 müşteki aile bulunmaktadır. Ayrıca Sn. Çalışkan’ın belirttiğinin tam AKSİNE, AİLELER EN BÜYÜK MAĞDURİYETİ, YAPILAN OPERASYONDAN VE ÇOCUKLARININ SUÇSUZ YERE CEZAEVİNE KONULMASINDAN SONRA YAŞAMIŞLARDIR.

Polis operasyonunun ilk anlarından itibaren gerek yayınlanan bilgi notu gerek görevli polis memurlarının Adnan Oktar’ın başını şiddetle yere doğru bastırarak götürmeleri ve bunun tekrar tekrar uygulanması ve basına özellikle servis edilmesi, gerek arkadaşlarımızın alenen basına teşhir edilmeleri ve gerekse Mustafa Çalışkan’ın demeci, kamuoyu nezdinde özel bir “algı” oluşturmaya yönelik olarak yürütülen çalışmalar izlenimi uyandırmıştır. 



Daha yeni Daha eski