CEZA HUKUKÇULARI VE YARGITAY ONURSAL BAŞKANLARI GÖZÜNDEN ADNAN OKTAR DAVASININ HUKUKEN BOMBOŞ OLDUĞUNA İLİŞKİN TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER 


–  2. BÖLÜM  –


Prof. Dr. Ahmet Gökçen'in 
Tespit ve Değerlendirmeleri




Ülkemizin en tanınmış Ceza Hukuku Profesörlerinden olan Sayın Ahmet Gökçen, 2005 senesinde yüyürlüğe giren Yeni Ceza Mevzuatının oluşturulması aşamasına fiilen katılmış 3 Akademisyenden birisi olup, halen Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Usül Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürmektedir. 

Bir dönem HSYK 2. Daire üyeliğinde de bulunmuş olan Prof. Dr. Ahmet Gökçen'in, Prof. Dr. M. Emin Artuk, Prof. Dr. Caner Yenidünya ile birlikte hazırlamış oldukları, hukuk fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan Ceza Hukuku Genel HükümlerCeza Hukuku Özel HükümlerUygulamalı Ceza Hukuku isimli ders kitapları, monografik çalışmaları, uygulamaya yönelik 5 ciltlik TCK Şerhi ve yayınlanmış onlarca makalesi de bulunmaktadır.

Sayın Gökçen, Adnan Bey ve TBAV mensubu arkadaşlarımızın yargılanmakta oldukları davada, bir kısım yargılananların vekilliğini de yapmakta olup, buna ilişkin olarak dava dosyasının tamamı üzerinden yapmış olduğu incelemeler neticesinde hazırlamış olduğu yazılı ve sözlü savunmalarında; 

  • Yargılananların gönüllü olarak bir arada bulunmalarının SUÇ ÖRGÜTÜ OLARAK VASIFLANDIRILAMAYACAĞI”, 
  • Yönetici olmak iddiasıyla yargılananların, suç işlemek amacıyla bir örgüt kurup yönetmedikleri için TCK m. 220/5 anlamında TOPLULUK İÇERİSİNDEKİ DİĞER KİŞİLER TARAFINDAN İŞLENDİĞİ İDDİA OLUNAN SUÇLARDAN SORUMLU TUTULMALARININ MÜMKÜN OLMADIĞI”,
  • “Kaldı ki TCK'nın 220/5. maddesinin, PKK, İŞİD, HİZBULLAH ve benzeri terör örgütleri ile bunların yöneticisi konumundaki ABDULLAH ÖCALAN gibi TERÖRİST BAŞLARININ YARGILANABİLMESİ AMACIYLA hazırlanmış olduğu, dolayısıyla TCK m. 220/5'in BU DAVADA UYGULANMASININ MÜMKÜN OLMADIĞI”,
  • İddia makamının yapmış olduğu SİLAHLI ÖRGÜT NİTELEMESİNİN hatalı ve geçersiz olduğu”, 
  • Usule ilişkin olarak ise, kolluk tarafından yapılan konut aramalarının ARAMA KARARI OLMAKSIZIN yapılmış olması ile, ve bilgisayar kütükleri üzeride yapılan dijital imaj aramalarının da CMK m. 134'e UYGUN YAPILMADIKLARINDAN USULSÜZ OLUP, HÜKME ESAS ALINAMAYACAKLARI,

tespit ve değerlendirmesinde bulunmuştur.  Prof. Dr. Ahmet Gökçen'in dava dosyasına sunmuş olduğu savunma dilekçeleri ile mahkeme huzurundaki sözlü savunmalarında yer alan detaylı tespitleri şu başlıklar altında sıralarsak; 


A. SAYIN GÖKÇEN'İN ESASA İLİŞKİN SAVUMALARI


A.1. İddianame ve Esas Hakkındaki Mütalaa Dikkate Alındığında, Yargılananların Gönüllü Olarak Bir Arada Bulunmalarının Suç Örgütü Olarak Vasıflandırılamayacağı 

Sayın Gökçen savunma dilekçesinde öncelikle müvekkilliğini de yapmış olduğu yargılananların bulunduğu gurubun amacının, 12.07.2019 tarihli İddianamede ve 13.11.2020 tarihli Esas Hakkındaki Mütalaada geçtiği şekli ile genel manada,

Adnan Oktar'ın sözde mehdi olduğu inancını topluma yaymak suretiyle temel olarak bütün dinlerin lideri olduğu ve deccale karsı Hz. İsa ile birlikte insanlara liderlik edeceği, sözde mehdi talebelerinin de bu kutsal savaşta onun yanında yer alacakları, Adnan Oktar'ın bütün insanların lideri olduğu düşüncesini yaymak” olarak gösterildiği (İddianame, s. 32).


“her ne kadar TCK'nın 220/1 inci maddesinde "kanunun suç saydığı fiilleri islemek amacıyla örgüt kuranlar ve yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları islemeye elverişli olması halinde cezalandırılır" hükmü mevcut ise de, hiç bir suç örgütünün asıl amacı bizatihi suç islemek degildir. Suç örgütleri kendisine şiar edindiği maddi ve manevi çıkarları elde etmek amacını suç teşkil (eden) fiilleri gerçekleştirmek suretiyle yerine getirir. TCK m. 220'de yer alan suç islemek amacıyla örgüt kurma suçunun lafzını da bu minvalde almak, anlamak gerekir” (Esas Hakkında Mütalaa, s. 12).


denilmekte olduğunu belirterek; 2.5 yılı aşkın süren tutuklamanın sonunda SAVCILIK MAKAMININ GELDİĞİ BU NOKTANIN İSE İBRET VERİCİ OLDUĞU tespit ve değerlendirmesinde bulunmuştur. 

Sayın Gökçen değerlendirmesinin devamında ise TCK m. 220'nin metni ve manasının gayet açık olduğu, TCK'nın 220 nci maddenin 1 nci fıkrasındaki “örgüt kurma ve yönetme suçunun” söz konusu olabilmesi için, ortada;

  • Failler arasındaki birleşmenin, "kanunun suç saydığı fiilleri işlemekamacıyla olması gerektiği,
  • Faillerin de bunu bilmesi, istemesi ve suç işlemek amacıyla bir araya gelmelerinin gerekli olduğu, 
  • Kanun metninde “saik, amaç” (AMAÇ SUÇ) gibi bir ibareye yer verildiğinden dolayı, faillerin yalnızca suç örgütünü bilerek ve isteyerek kurmalarının da yetmeyip, aynı zamanda madde metninde amaç ibaresine yer verildiğinden, fiili birleşmenin “KANUNUN SUÇ SAYDIĞI FİLLERİ İŞLEMEK AMACIYLA” yapılmış olması gerektiği,
  • Ayrıca müsnet suçun; somut tehlike suçu olmasından ötürü, “örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından da amaç suçları işlemeye elverişli” olması gerektiği

şeklinde kanunun aradığı şartların mutlak surette bulunmalarının şart olduğunu belirtmiş. Ancak buna karşın iddia makamının esas hakkında mütalaanın 12 nci sayfasında söylediklerinin, YARGILANANLARI ARASINDA MÜVEKKİLLERİNİN DE BULUNDUĞU TOPLULUĞUN, KASTEN (BİLEREK ve İSTEYEREK) SUÇ İŞLEMEK İÇİN, BU AMAÇLA KURULMUŞ BİR ÖRGÜT OLMADIĞININ İTİRAFI HÜKMÜNDE OLDUĞUNU tespit ve mütalaa etmişlerdir. 

Sayın Gökçen yazılı savunmasının devamında, müvekkilinin ÖRGÜT KURMAK ve YÖNETMEK suçundan yargılanmakta olduğunubu suçun gerçekleşmesi için ise FAİLLERİN MÜNHASIRAN MUAYYEN SUÇLARI İŞLEMEK AMACIYLA BİR ARAYA GELMELERİNİN ZARURİ OLDUĞUNU belirtmiştir. Ancak somut olayda iddianame ile Esas Hakkındaki Mütalaaya bakıldığında ise, yargılananların içerisinde bulunduğu topluluğun amacının, BİZATİHİ SUÇ İŞLEMEK OLMADIĞI, Adnan Oktar'ın sözde mehdi olduğu inancını topluma ve dünyaya yaymak olduğu şeklinde mütalaa edildiğinin görüldüğünü, Ancak;

  • Bu tür inanış ve bu inancın gereği olarak faaliyette bulunmanın, bunun propagandasını yapmanın Anayasada ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınan “DİN ve VİCDAN HÜRRİYETİ” çerçevesinde İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLEN DAVRANIŞLAR oldukları,
  • Bu sebeple müvekkilinin de aralarında bulunduğu YAPININ, SUÇ ÖRGÜTÜ OLMADIĞI ile müvekkilin de bu sözde örgütün kurucusu ve yöneticisi olmadığı, bu iddiaların bizzat iddia makamının yukarıdaki kendi beyanlarıyla doğrudan mesnetsiz kalmış olduğu, 

tespitleriyle birlikte, dosya kapsamında aralarında müvekkilinin de bulunduğu kimi yargılananlar için, örgüt yöneticiliğinin dışında izafe edilen başka bir suçun da bulunmadığı, mefruz suç örgütünün kabulünden kaynaklı olmak üzere, TCK m. 220/5 dolayısıyla örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan sorumluluğu yoluna gidilmek istendiği, ANCAK ORTADA SUÇ ÖRGÜTÜ OLMAYINCA ÖRGÜTÜN FAALİYETİ ÇERVESİNDEN İŞLENEN SUÇLARDAN SORUMLULUĞUN DA SÖZ KONUSU OLMAYACAĞI tespit, değerlendirme ve mütalaasında bulunmuşlardır. 


A.2. Yargılananların TCK m. 220/5 Anlamında, Topluluk İçerisindeki Kimi Şahısların İşlediği İddia Edilen Suçlardan Sorumlu Olmayacakları 

Prof. Dr. Ahmet Gökçen yargılamanın görüldüğü İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki sözlü savunmasına bu konuya ilişkin olarak; TCK'nın 220/5 inci maddesini yazan heyette bizzat kendisinin de bulunduğunu belirtmiştir. 

Sayın Gökçen, “O dönemde PKK Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın tutuklanmış olduğunu ancak kanunda Öcalan'a doğrudan isnad edilebilecek bir suç bulunmaması sebebiyle, devletin talebiyle toplanarak TCK 220/5 maddesini oluşturduklarını” dile getirmiştir. Yani bu kanunun aslen PKK, IŞİD, HİZBULLAH ve benzeri terör örgütleri ile bunların yöneticisi konumundaki ABDULLAH ÖCALAN gibi TERÖRİST BAŞLARININ YARGILANABİLMESİ AMACIYLA hazırlanmış olduğu, dolayısıyla TCK m. 220/5'in HUZURDAKİ DAVADA UYGULANMASININ MÜMKÜN OLMADIĞINI ifade etmiştir.

Sayın Gökçen sözlü savunmasının devamında ise, bunun aksinin hatalı ve çok çok ağır bir hüküm olacağı ile bu maddenin huzurdaki davada uygulanmasının DOĞRUDAN KANUNUN ÖZÜNE (RUHUNA) AYKIRI OLACAĞINI söylemiştir. Sayın Gökçen ayrıca, TCK m. 220/5'in günümüzdeki FETÖ yargılamalarında dahi, birinci dereceden EN ÜST DÜZEY YÖNETİCİ OLAN KİŞİLER İÇİN BİLE UYGULANMADIĞINI, bu kişiler hakkında en fazla 6-7 yılı kapsayan cezaların verildiğini hatırlatarak, TCK m. 220/5'in HUZURDAKİ DAVANIN YARGILANANLARI İÇİN UYGULANMASININ KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNU defaatle dile getirmiştir.   


A.3. İddia Makamının Silahlı Örgüt Değerlendirmesinin Hatalı Olduğu 

Sayın Ahmet Gökçen dosyaya sunmuş olduğu yazılı savunmasında bu konuya ilişkin olarak son derece kısa, açık ve net bir açıklamada bulunmuştur. Buna göre Sayın Gökçen;

Somut olayda sanıkların toplu halde yaşadıkları mekanlarda bulunan silahların hepsi ruhsatlı oldukları ile bu silahların herhangi bir suçun işlenmesinde de kullanılmamış olduklarının sabit olduğu, ayrıca iddia makamının yukarıda detaylarıyla açıklamış olduğumuz -iddianame ve esas hakkında mütalaasında belirtmiş olduğu, ortada bir örgütü olamayacağının ikrarı şeklindeki- AMAÇ SUÇ nitelemesi ışığında TCK'nun 220. maddesi anlamında ortada bir suç örgütü bulunamayacağından dolayı, BUNUN SİLAHLI OLARAK NİTELENMESİNİN DE SÖZ KONUSU OLAMAYACAĞI açıklamasını dile getirmişlerdir. 


B.  SAYIN GÖKÇEN'İN USULE İLİŞKİN SAVUMALARI


B.1. Kolluk Tarafından Yapılan Aramalar ve Buna İlişkin Usulsüzlükler 

Sayın Ahmet Gökçen mahkemeye sunmuş olduğu savunma dilekçesinde, kolluk tarafından gerçekleştirilen konut aramaları esnasında, çeşitli usulsüzlükler yapıldığını belirterek, ARAMA İŞLEMLERİ USULSÜZ OLDUĞU İÇİN, ELDE EDİLEN DELİLLERİN DE USULSÜZ OLDUKLARI ve BU SEBEPLE HÜKME ESAS ALINAMAYACAKLARI tespit ve değerlendirmesinde bulunmuş, konuya ilişkin usulsüzlükleri ise şöyle sıralamıştır;

  • İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği'nin 09.07.2018 tarih ve 2018/3798 D. İş sayılı kararıyla 5 gün içerisinde bir defaya mahsus Kandilli Mahallesi, Yamaçlı Sokak, No: 36 İÇİN KONUTTA ARAMA KARARI VERİLMİŞ OLMASINA RAĞMEN, ARAMANIN 37 NUMARALI KONUTTA YAPILMIŞ OLDUĞU, Diğer bir ifadeyle ARAMA KARARI OLMASIZIN KONUTTA ARAMA YAPILDIĞI, 
  • Aramada hazır bulundurulması gereken TANIKLAR YERİNE, ŞÜPHELİLERİN HAZİRUN OLARAK GÖSTERİLDİKLERİ,
  • Diğer konutlar açısından ARAMA KARARI OLMADIĞINI FARK EDEN kolluk kuvvetlerinin, YAZILI ARAMA KARARI ALMAK YERİNE, aramadan sonra SAVCININ SÖZLÜ TALİMATINA İSTİNADEN arama yapıldığına ilişkin SONRADAN TUTANAK DÜZENLEMİŞ OLDUKLARI,
  • Kanunda gecikmesinde sakınca bulunan hallerde dahi konutta arama yapılabilmesi için savcının yazılı emrinin bulunması mecburiyeti getirilmişken, SOMUT OLAYDA ARAMALARIN, HİÇ BİR ARAMA KARARI OLMAKSIZIN İCRA EDİLMİŞ OLDUKLARI,

gerekçesiyle ARAMA İŞLEMLERİ USULSÜZ OLDUĞU İÇİN, ELDE EDİLEN DELİLLERİN DE USULSÜZ OLDUKLARI ve BU SEBEPLE HÜKME ESAS ALINAMAYACAKLARI tespit ve değerlendirmelerinde bulunmuştur.


B.2. Bilgisayar ve Bilgisayar Kütüklerinde Yapılan Aramalardaki CMK m.134'e İlişkin Aykırılık ve Usulsüzlükler 

Sayın Gökçen yargılananlar arasında müvekkilesinin de bulunduğu kişilere isnat edilen fiillerin, müyargılananlara ait olduğu iddia edilen bilgisayar, hard disk ve flash disklerden çıktığı iddia olunan verilere dayandırılmış olduğunu belirtmiştir. Ayrıca müştekiler ile etkin pisman beyanlarının da, hep bu dijital materyaller ve bunlardan çıktığı iddia edilen verilere dayandırıldığını belirtmiştir. 

Ancak Sayın Gökçen, gerek kendi müvekkilinin ve gerekse yargılananların bu dijital materyaller ile bunlardan çıkanların aidiyetlerini kabul etmemekle birlikte, kabule göre dahi ARAMA ve EL KOYMA İŞLEMLERİNİN CMK'da ÖNGÖRÜLEN USULE AYKIRI OLDUĞU, BU SEBEBPLE HUKUKA ve USULE AYKIRI ARAMA SONUCU ELDE EDİLEN DELİLLERİN HÜKME ESAS ALINAMAZ OLDUKLARINI beyan ve müytalaa etmiştir. 


B.3. Delillerin Savunmaya Gösterilmemesi ve Deliller Üzerinde Bilirkişi İncelemesi Yaptırılmasına İzin Verilmemesinin Silahların Eşitliği İlkesine Aykırı Olduğu 

Sayın Gökçen bu konuya ilişkin olarak, “sanık tarafından koruma tedbirlerine başvurmayı gerektirmeyen ve elde edilen emarenin bozulmasına/kaybolmasına yol açmayacak nitelikteli deliller açısından sanığın kendi getirdigi uzman aracılığıyla inceleme yaptırması, silahların esitligi ilkesinin bir geregi” olduğunu belirtmiştir. 

Aynı zamanda hukukumuzdaki uzman yardımından faydalanma hakkının (CMK m.67/6) da bunu sağlamakta olduğu, ancak huzurdaki dava uygulamasında ise; belge delili açısından dahi kısıtlamaların getirildiği, yapılan bu uygulamanın da AÇIKCA SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ İLKESİNE AYKIRI OLDUĞU tespit ve değerlendirmesinde bulunmuştur.

Ayrıca somut olayda tutuklamaya ve davaya dayanak yapılan dijital verilerin CMK m. 134'e aykırı olarak elde edilmiş bulunduklarından dolayı; bu dijital veriler üzerinde tekrar inceleme yaptırılmasının, BİLGİSAYARLARA EL KONULMA TARİHİNDEN SONRA EKLEME YAPILIP YAPILMADIĞININ SORGULANMASININ da ELZEM OLDUĞU, ancak buna rağmen dijital veriler üzerinde inceleme yapma hakkımızın elimizden alındığı gibi, bu dijital materyalleri görmemizin dahi engellendiğini bunun da USUL ve YASALARA aykırı olduğu tespit ve değerlendirmelerinde bulunmuştur.

Daha yeni Daha eski