Tutukluların büyük bir bölümünün cezaevlerinde önemli psikolojik sorunlar yaşadıkları ve yaşanan bu sorunların birçok kişinin ilerleyen yaşantısında kalıcı etkilere sebebiyet verdiği bilinen bir gerçektir. Tutukluluk halinin baskısı ve anlamı göz önüne alındığında; kişilerin tutuklulukları yüzünden yaşadıkları psikolojik rahatsızlıkları fırsat bilip içine düştükleri zayıf durumlarını istismar ederek tutukluları kendi iradeleri dışında zorla “sözde ihbarcı ve sözde itirafçı” konumuna sürüklemek ise kesin olarak hukuka aykırı olacaktır.

Hukuka aykırı şekilde delil toplanamayacağı gibi, hukuka ve insan haklarına aykırı şekilde, kişilerin süren hukuki davalar için beyanat vermeye zorlanması da hukuk açısından asla kabul edilemez.

Hukuka aykırı delil toplamayla ilgili olarak Prof. Dr. Ersan Şen’in açıklamaları şu şekildedir:

“Hukuka aykırı yol ve yöntemle elde edilen delilin yargılamada kullanılamayacağı tartışmasızdır. Basit veya kişi hak ve hürriyetlerini ihlal etmeyen hukuka aykırılıklar yoluyla elde edilen delilin şüpheli veya sanık aleyhine kullanılabileceğine dair fikirler olsa da, yazılı hukuk sisteminde normlar hiyerarşisinin tepesinde olan Anayasa m.38/6 uyarınca hukuka aykırı delillerin ve hatta bu deliller yoluyla elde edilen delillerin yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılması, bu kapsamda şüphelinin tutuklanması veya sanığın mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Anayasa m.38/6’ya göre; “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez”. [2]

Daha yeni Daha eski