ULUSLARARASI BAROLAR BİRLİĞİ, CUMHURBAŞKANIMIZ SN. ERDOĞAN’A HİTABEN KALEME ALDIĞI MEKTUBUNDA, SAYIN ADNAN OKTAR’IN AVUKATLARINA YÖNELİK HUKUKA AYKIRI KEYFİ UYGULAMALARI ELEŞTİRMİŞ VE BUNLARIN ADİL YARGILANMA HAKKINI ENGELLENDİĞİ UYARISINDA BULUNMUŞTUR!


Uluslararası Barolar Birliği İnsan Hakları Enstitüsü, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben gönderdiği bir mektupta, Sayın Adnan Oktar müdafilerinin “avukatlık mesleğini icra ederlerken, yeterli delil ve açık bir hukuki dayanak olmaksızın, temel usuli güvenceler ihlal edilerek, yargı alanında uğradıkları tacizler”den dolayı HUKUK ADINA CİDDİ ENDİŞELER TAŞIDIKLARINI dile getirmişlerdir.

Mektup ayrıca, avukatları hakkında usule aykırı şekilde yürütülen soruşturma ve tutuklamalar nedeniyledoğrudan Sayın Adnan Oktar'ın “KENDİSİNİ TEMSİL ETMESİNİN ve ADİL YARGILANMA HAKKINI HAYATA GEÇİRMESİNİN DE ENGELLENDİĞİ ve HALEN ENGELLENMEYE DEVAM EDİLDİĞİ” tespitinde de bulunmaktadır. 

1947’de kurulan ve kısa adı “IBAHRI” olan Uluslararası Barolar Birliği, uluslararası hukukçuların, baroların ve hukuk derneklerinin dünyadaki lider örgütüdür. Birliğin, 170'den fazla ülkeyi kapsayan 80,000'den fazla bireysel avukat ile 190 baro ve hukuk birliğinden oluşan üyesi bulunmaktadır. 

Özerk ve mali açıdan bağımsız bir kuruluş olan IBAHRI, insan haklarını ve hukuk mesleğinin bağımsızlığını dünya çapında teşvik etmek ve korumak için küresel hukuk camiasıyla birlikte çalışmaktadır. 

IBAHRI tarafından Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a hitaben kaleme alınan mektup, içeriği itibariyle;

Sayın Adnan Oktar’ın müdafileri Av. Sinem Mollahasanoğlu ve Av. Ayşe Toprak ve dosyada sanık müdafileri olarak yer alan Av. Arzu Gül ve Av. Burak Temiz’in 30 Mart 2022 tarihinde gözaltına alınıp ardından üç avukatın adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Sayın Adnan Oktar müdafii Av. Sinem Mollahasanoğlu’nun, YETERLİ HUKUKİ BİR GEREKÇE OLMAKSIZIN, “KEYFİ OLARAK” TUTUKLANMASINI konu almaktadır. 


IBAHRI Tarafından Tespit Edilen Hukuka Aykırı Uygulamalar

IBAHRI öncelikle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılanmakta oldukları davada, bazı sanık avukatları hakkında ileri sürülen iddiaları “MAKUL BİR ŞEKİLDE KANITLAYACAK DELİLLERİN MEVCUT OLMADIĞI” tespitini yaptıktan sonra, ilgili soruşturmanın daha en baştan “USULE İLİŞKİN USULSÜZLÜKLER” içerdiğine de işaret etmiştir. 

IBAHRI mektubunda, Türk Avukatlık Kanunu’nun 58. Maddesi'ne dikkat çekmektedir. İlgili yasaya göre Av. Sinem Mollahasanoğlu’nun ve Adnan Oktar Davası'na müdahil olan diğer savunma avukatlarının soruşturulmaları öncesinde Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma izni alınması gerektiğiniancak böyle bir iznin alınmadığını, bunu usul hukukuna aykırı olduğunu belirtmektedir. 

Mektupta ayrıca, davaya ilişkin soruşturmalar boyunca, Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarının mesleklerini icra ederken yerine getirdikleri “Müvekkillerinin hukuki işleriyle ilgilenmek, davalarıyla ilgili toplantılar düzenlemek, vekaletname düzenlemek ve hizmetleri karşılığında para almak gibi” sorumluluklarının ve olağan yasal görevlerinin sözde suç teşkil eden örgütsel faaliyetler olarak tasvir edildiğine de dikkat çekilmektedir. 

Bu durumun ise; Sayın Adnan Oktar’ın, “AVUKATLARININ KENDİSİNİ TEMSİL ETMESİNİ ve ADİL YARGILANMA HAKKINI HAYATA GEÇİRMESİNİ ENGELLEDİĞİ ve HALEN DE ENGELLEMEYE DEVAM ETTİĞİ” belirtilmektedir. 

IBAHRI ayrıca, Av. Mollahasanoğlu'nun tutuklanmasını ve avukatlık mesleğinin yukarıda özetlendiği gibi kınama yoluyla dolaylı olarak hedef alınmasını, Türkiye'de sivil toplum aktörlerinin, özellikle de avukatların ve insan hakları savunucularının “YARGI BAKIMINDAN TACİZ YOLUYLA HEDEF ALINDIĞINI ORTAYA KOYAN ÖRNEKLERİN SİMGESİ” olarak vurgulamaktadır. 


IBAHRI Mektubunun Yasal Dayanakları ve Mektupta Geçen "RUHANİ LİDERLER" VURGUSU

IBAHRI, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a hitaben kaleme aldığı mektubunda, Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, 3 müdafinin adli kontrol şartıyla serbet bırakılıp Av. Sinem Mollahasanoğlu’nun tutuklanması sürecindeki uygulama biçiminin, “TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI HUKUK KAPSAMINDAKİ YÜKÜMLÜLÜKLERİYLE ÇELİŞMEKTE OLDUĞU” tespitinde de bulunmaktadır. IBAHRI, tespit etmiş olduğu ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI UYGULAMALARA İLİŞKİN YASAL DAYANAKLARINI ise şöyle sıralamaktadır: 

-1-

Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'ne (MSHUS) (UN General Assembly, International Covenant on Civil and Political Rights, 16 December 1966, United Nations, Treaty Series, vol. 999, p. 171) taraf bir Devlet olarak “Türkiye adil yargılanma hakkını (Madde 14) ve kişi özgürlüğü ve güvenliğini (Madde 9) güvence altına almakla yükümlüdür.” Bu haklar hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AIHS) (Right to fair trial (Article 6), freedom of expression (Article 10) and freedom of assembly and association (Article 11) of the ECHR.) hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36, 26 ve 33. maddeleri tarafından eşit şekilde korunmaktadır. 

-2-

MSHUS'nin 9. Maddesi, “hiç kimsenin keyfi olarak tutuklanamayacağını veya alıkonulamayacağını, hiç kimsenin yasayla belirlenmiş sebepler ve usuller dışında özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını” belirtmektedir. Bu husus ayrıca AİHS'nin özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. maddesinde de yer almaktadır. 

-3-

Ayrıca hükümetler, Avukatların Görevlerine İlişkin BM Temel İlkeleri'nin (1990);

➤ 16. İlkesi uyarınca :

“Avukatların korkutma, engelleme, taciz veya uygunsuz müdahale olmaksızın tüm mesleki uygulamalarını yerine getirebilmelerini ve ‘tanınmış mesleki görevler, standartlar ve etik açıdan uygun olacak şekilde gerçekleştirdikleri herhangi bir eylem nedeniyle kovuşturmaya uğramamalarını veya idari, ekonomik veya diğer yaptırımlarla tehdit edilmemelerini’ güvence altına almalıdır.”

➤ 17. İlkesi uyarınca :

"Avukatların güvenliklerinin tehdit altında olduğu durumlarda, yetkililer tarafından yeterli şekilde korunmaları gerekmektedir."

➤ 18. İlkesi uyarınca ise :

“Avukatların görevlerini yerine getirmelerinin bir sonucu olarak müvekkilleriyle veya müvekkillerinin amaçlarıyla özdeşleştirilmemelidir.” 

-4-

BM İnsan Hakları Komitesi 32 No'lu Genel Yorum'da “avukatların -herhangi bir kısıtlama, etki, baskı veya herhangi bir çevreden kaynaklanan haksız müdahale olmaksızın- genel olarak kabul görmüş meslek etiğine uygun olarak, cezai bir suçla itham edilen kişilere danışmanlık yapabilmeleri ve onları temsil edebilmeleri gerektiğini” belirtmektedir. (UN CCPR ‘General Comment 34’ Article 14, Right to equality before courts and tribunals and to a fair trial, CCPR/C/GC/32 (2007) Para. 34.)

-5-

Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs tarihli Türkiye kararında,

[Avrupa Parlamentosu] Türkiye'deki temel hak ve özgürlüklerin ve hukukun üstünlüğünün giderek kötüleşmesi durumundan oldukça rahatsızdır ve Türk makamlarına insan hakları savunucuları, akademisyenler, gazeteciler, RUHANİ LİDERLER ve AVUKATLARA YÖNELİK gerçekleşen haksız hukuksal uygulamalara son verilmesi konusunda çağrıda bulunmaktadır.” denilmektedir.

IBAHRI, yukarıda sıralmış olduğu uluslararası hukuka ilişkin yasal dayanaklar uyarınca, “Av. Sinem Mollahasanoğlu'nun gözaltına alınması ve tutuklanması sürecindeki uygulama biçiminin Türkiye'nin uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri ile çelişmekte olduğunu tespit ettiklerini” belirtmiştir.


ÖZETLE

IBAHRI, Türkiye’nin gerek iç hukukundan doğan, gerekse taraf olduğu uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerine ilişkin, tespit etmiş olduğu usulsüzlükler ve aykırılıklar ışığında, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan nezdinde Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini, 

‼️ Adaletin daha fazla suistimal edilmesini önlemek ve hukukun üstünlüğünü korumak amacıyla, Av. Mollahasanoğlu hakkındaki tüm suçlamaların geri çekilerek serbest bırakılması için acilen harekete geçilmesine,

‼️ Adaletin herkes için erişilebilir olmasını sağlamak amacıyla uluslararası insan hakları standartları ve AIHS uyarınca, avukatların meşru mesleki faaliyetlerini sindirme, taciz veya müdahale korkusu olmadan yürütebilmelerinin sağlanabilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınmasına

davet etmiştir.

IBAHRI bunun için gerek duyulursa, her türlü teknik, hukuki yardım ve rehberlik hizmetini bizzat sağlamaya hazır olduklarını da ifade etmiş bulunmaktadır.

IBAHRI mektubu, kamuoyunda Adnan Oktar davası olarak bilinen davaya ilişkin uzunca bir süredir dile getirmekte olduğumuz 2 ÖNEMLİ GERÇEĞİN ULUSLARARASI BAĞIMSIZ HUKUK KURULUŞLARI TARAFINDAN DA FARK EDİLMİŞ ve TESCİLLENMİŞ OLMASI BAKIMINDAN OLDUKÇA ÖNEMLİDİR. BUNLARDAN, 

– BİRİNCİSİ :

Müdafilik görevini ifa eden savunma avukatlarına yönelik, HUKUKA AYKIRI BİR TAKIM BASKI VE ENGELLEMELERİN, MÜDAFİLİK HAKLARINI İHLAL ETTİĞİ;

– İKİNCİSİ İSE :

Müdafilere yönelik bu uygulamaların "YARGILANANLARIN KENDİLERİNİ TEMSİL ETMELERİNİN ve ADİL YARGILANMA HAKLARININ ENGELLENDİĞİ"

gerçeğidir.

Bu sebeple IBAHRI mektubunda yer alan ve hem iç hukuka hem de uluslararası hukuka aykırılık içermeleri sebebiyle, 

1. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk derece yargılaması esnasında Sayın Adnan Oktar müdafilerine yönelik haksız ve hukuksuz uygulamaları sebebiyle kendisinin adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikteki kararların iptal edilerek dava dosyasından çıkartılması,

2. İstanbul BAM 1. Ceza Dairesinin “Esastan Bozma” kararı sebebiyle görülecek yargılamada, Sayın Adnan Oktar ve yargılananlara yönelik adil ve tarafsız bir tutumla hareket edilerek Türkiye’nin de tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı karar ve uygulamalarda bulunulmaktan kaçınılması, 

gerektiğini açıktır. 

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski