Savcılığın Müvekkil Ve Arkadaşlarının Hayatı Hakkındaki Bazı Çarpıtmalarına Karşı Cevabımızdır
Savcılık müvekkilin
arkadaş grubunun yaşantısını son derece önyargılı şekilde değerlendirmiş,
geçersiz mantıklara dayanarak, hayali iddialara aldanarak ve taraflı bakış
açısının neticesinde bu konuda hatalı tespitlerde bulunmuştur
Savcılığın soruşturma görevini
yürütürken tarafsızlığını yitirdiğini ve çelişkiye düştüğünü ortaya koyan bu durumun
örneklerinden biri iddianamenin 33. sayfasında açıkça görülmektedir. Aşağıda iddianameden yaptığımız alıntıda da görüldüğü
üzere; Savcılık sözde örgüt yapılanması hakkında aşağıdaki tespitlerde
bulunmuştur:
Savcılık bu tespitlerinde
dosyaya taraflı baktığını, gerçeklere aykırı bazı değerlendirmelerde
bulunduğunu açıkça ortaya koymuştur. Şöyle ki;
·
Savcılık "sözde Mehdiyet
hükümlerince" değerlendirmesinde bulunarak
müvekkil ve arkadaşlarının Mehdi beklentisini "gerçeklere
aykırı", "batıl" ve "hayali" gördüğünü vurgulamış,
dosyadaki maddi gerçeğe ulaşılmasına katkı sağlamayacağı halde (çünkü herkes
inancında özgürdür) böyle bir vurgu yaparak dini görüşleri itibariyle onlara
karşı olduğunu açığa çıkarmıştır. Bizce bu durum Savcılığın dosyadaki taraflı bakış açısının ana sebeplerinden biridir. Savcılığın hatalı ve hukuka aykırı
değerlendirmelerinde ideolojik faktörlerin de devreye girdiği izlenimini
vermiştir.
·
Savcılık müvekkil ve arkadaşları için "toplumdan
izole şekilde" yaşadıkları yönünde değerlendirmede bulunmuştur. Bu
değerlendirme de hatalıdır. Nitekim müvekkil
ve arkadaşları sadece kendi halkıyla
değil farklı birçok
toplumla yoğun temasta
olan, yıllarca A9 TV'deki canlı yayınlar aracılığıyla adeta halkımızın gözü önünde yaşamış
insanlardır. Bu durum "toplumdan
izole yaşam" ifadesinin de isabetli olmadığını göstermektedir.
·
Savcılık müvekkil ve arkadaşlarını "lüks ve şatafat
içerisinde yaşayan, her türlü ihtiyaçlarını
kural tanımaksızın gideren" insanlar olarak tanımlamıştır. Bu değerlendirme de
taraflı bakış açısıyla yapılmış hatalı bir değerlendirmedir. Nitekim yapılan
polis operasyonları ve dosyadaki MASAK raporları bu değerlendirmenin ve
dışarıdan zannedilenin aksine şüphelilerin büyük bölümünün maddi imkanının
kısıtlı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Birkaç kişinin bir arada yaşadığı evlerde
ve A9 TV'de gözlemlenen kaliteli ve temiz ortamların ise İslam'ın gereklerini
yaşamanın ve anlatmanın bir yolu olarak oluşturulduğu anlaşılmıştır. Halkla yoğun temas halinde bulunan bazı şüphelilerin
nispeten geniş imkanlara sahip olması, ancak bu tür faaliyette bulunmayan
şüphelilerin ortalama hayat standartlarında yaşaması lüks ve şatafat olarak
değerlendirilen unsurların gerçekte İslam dinini en güzel şekilde yansıtma amacıyla
yapıldığına delil teşkil etmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir
ki, güzel giyinmenin, kaliteli mekanlarda yaşamanın
da hiçbir yanlış yönü yoktur. İnsanlar yaratış
olarak da güzellikten hoşlanacak, kaliteyi arayacak şekilde yaratılmışlardır.
Tüm bunlar iddianamede geçen "her türlü ihtiyacın kural tanımaksızın
giderildiği" yönündeki görüşü de tamamen çürütmüştür.
·
Savcılık müvekkil ve arkadaşlarının cinsellik de dahil
her türlü dünyevi beklentisinin geleneksel normların uzağında yaşadıklarını
iddia etmiştir. Cinsel suçlamaları kabul etmemekle birlikte belirtmek gerekir
ki, konu müvekkil ve arkadaşlarının halkın genelinden farklı şekilde yaşamalarıysa bu durumun onlar açısından
asla hukuki bir sorun teşkil etmemesi gerekir. Nitekim toplumlarda insanların
birbirine benzer yaşantı sürmeleri beklenemez. İnsanlar özgür bireyler olarak
inançları doğrultusunda diledikleri şekilde yaşayabilirler. Bu hak kanunlarla güvence altına alınmıştır. Bu
gerçekler, geleneksel normların uzağında yaşayan toplulukların haksız yere
suçlanmalarına da engel teşkil eder. Geleneksel normların uzağında yaşayan
insanlar da Allah'ın ve kanunların onlara tanıdıkları hakları
kullanmaktadırlar. Eğer ortada suç yoksa, asla suçlanamazlar.
Savcılığın
sanki ortada bir suç yapılanması varmışçasına, suçun varlığından eminmişçesine yaptığı bu değerlendirmelerin detayına girdiğimizde, ortada
suç teşkil eden hiçbir eylem
olmadığı, gerçekdışı isnatlarda bulunulduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Sayın Savcılığın soruşturma görevini yürütürken
tarafsızlığını yitirdiğini ve çelişkiye düştüğünü ortaya koyan bu durumun
örneklerinden biri iddianamenin 36. sayfasında açıkça görülmektedir. Aşağıda iddianameden yaptığımız alıntıda da görüldüğü
üzere; Sayın Savcılık müvekkil
Adnan Oktar ve husumetli müştekilerce sözde örgütün görünen yüzünü temsil eden
kadın üyeler dışındakilerin zaruri ihtiyaçların giderilmesine yönelik bir hayat
sürdürdüklerini iddia etmiştir:
Sayın Savcılığın
Müslümanların hayatını komün hayatına benzetmesi yersiz ve çirkin bir benzetme olmuştur. KOMÜN HAYATI
İFADESİYLE MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARININ BİRKAÇ KİŞİ BİRLİKTE YAŞADIKLARI, YEDİKLERİ VE İÇTİKLERİ EVLERİ
KASTEDEN SAYIN SAVCILIK, PEYGAMBERİMİZ (SAV) DÖNEMİNDE SAHABELERİN EVLERİNİN DE
KALABALIK OLDUĞU VE BİRLİKTE YEDİKLERİ, İÇTİKLERİ GERÇEĞİNİ TAMAMEN UNUTMUŞTUR.
Savcılığın bu
değerlendirmesi de iddianamedeki diğer birçok değerlendirmesinde gözlemlendiği
gibi aynı konudaki başka açıklamalarla çelişmektedir. Nitekim Savcılık
iddianamenin 33. sayfasında sözde örgütün geneli için yaptığı değerlendirmede
"lüks", "şatafat" ve "maddi her türlü ihtiyacın kural
tanımaksızın giderildiği" ifadelerine başvurmuştur:
Burada da belirtmek
gerekir ki, MÜSLÜMANLARIN LÜKS BİR HAYAT
SÜRMELERİ DE SUÇ DEĞİLDİR. ALLAH KURAN-I KERİM'DE HZ. MUHAMMED (SAV) DA DAHİL
OLMAK ÜZERE BİRÇOK PEYGAMBERİ VE MÜSLÜMANI ZENGİN KILDIĞINI BELİRTMİŞTİR. İslam'da
zenginleşme helal yoldan olduğu sürece teşvik edilir.
Sayın Savcılığın lükse karşı olan bakış açışı Kuran-ı Kerim'in ruhuna ters
düşmektedir.
İslam Kuran-ı Kerim'e ve sahabenin yaşantısına göre yorumlanmalıdır. Böyle yapılmadığı
takdirde, herkes kendi mantığına, prensiplerine
ve inançlarına göre İslam'ı yorumlarsa, Müslümanları
doğru değerlendirme imkanı da ortadan kalkar. İşte halkın bir kesiminde
gözlemlenen, zengin insanları güya dini gerekçelerle suçlu gibi görmeye yönelik
bakış açısı bu duruma bir örnektir.
Savcılık dosyada ekonomik konularda birçok suçlama
olmasına rağmen müvekkil ve arkadaşlarını gerçekten tanımak için hiçbir gayret
göstermemiştir. Tahminimizce soruşturma dosyasına müvekkil ve arkadaşlarını
tanıtmak için sunulan binlerce sayfalık savunma dilekçelerinin birkaç on
sayfasını bile okumamıştır. Savcılığın müvekkil tarafından dosyaya sunulan
hiçbir dilekçeyi dikkate almadığı iddianameden çok net anlaşılmaktadır.
İddianameyi
okuyanlar Savcılığın müvekkil ve arkadaşlarıyla ilgili olarak sorulan
"lüks içinde mi, sıradan bir hayat mı yaşıyorlar?" sorusuna
bile tatmin edici cevap veremediğini görmektedirler. Tamamen husumetli
müştekilerin iddialarına inanan
Savcılık müvekkil ve arkadaşlarına işine geldiği yerde zengin hayatı,
işine geldiği yerde komün hayatı
yaşayan kimseler demesi her durumda onları suçlama arzusunun bir
yansımasıdır.
Savcılık müvekkil ve
arkadaşlarının yaratılış gerçeğini ortaya koyan, dinsizliğe, teröre ve
komünizme karşı dünya çapında karşılık veren, Türkiye'nin ana sorunlarını çözen
çalışmalarına odaklanacağına, yanlış değerlendirmelere dayalı maddiyatçı bakış
açısıyla olaylara yaklaşmıştır. Soruşturma süresince müvekkil ve arkadaşlarıyla
ilgili hiçbir konuda doğruluğundan emin olarak bir tespit yapmamıştır. Savcılığın
dosyada kendinden emin olarak yaptığı tek şey her koşulda müvekkil ve
arkadaşlarını suçlamak olmuştur. Ancak burada
da Savcılığın karşısına
dosyada somut delil olmayışı gerçeği
çıkmıştır. İşte bu durum
Sayın Savcılığa kendi delilini kendi üretmesinden başka bir çare bırakmamıştır. Bu da elbette ki beraberinde bu dilekçedekine
benzer tutarsızlıkları, çelişkileri ve çarpık yorumları getirmiştir.