Adnan Bey ve arkadaşlarımız hakkında 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 10’ar bin yıllık ceza hakkında, demokratlığı, açık görüşlülüğü, hürriyet ve insan haklarına duyduğu saygı ile tanınan gazeteci Ruşen Çakır’ın bazı yorumlarını kendisine yakıştıramadığımızı ifade etmek isteriz.

80’li yılların sonundan beri Adnan Bey’i ve arkadaşlarımızı yakından, büyük bir ilgiyle takip eden Ruşen Bey, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın yargılandığı davanın nasıl bu kadar hızlı şekilde sonuçlandığı konusundaki şaşkınlığını gizleyememiştir. Mahkeme tarafından tarihte benzeri görülmemiş şekilde 10 binlerce yıllık cezalar verilmiş olması karşısında ise TBAV camiasına mensup kişiler dışında, kimsenin çıkıp da bu kararı eleştirmediklerinden ve Adnan Bey ile arkadaşlarımıza destek vermediklerinden bahsetmiştir. 

Sayın Çakır'ın bu tespiti kısmen doğru olmakla birlikte, KENDİSİNİN YANILGISI, BUNUN SADECE ADNAN BEY ve ARKADAŞLARIMIZA ÖZEL BİR DURUM OLDUĞUNU DÜŞÜNMESİDİR. Bu yanılgının nedenleri ise,

Birincisi;

Son birkaç senede sevgisizlik illeti toplumumuzu adeta sarıp kuşatmış, sosyal medyadan yazılı ve görsel basına, spordan siyasete kadar hemen her mecrada ve konuda, vatandaşlar arasında tarafgirlik, ayrışma ve nefret söylemleri alabildiğine yayılmış olmasından dolayıdır. 

TV programlarında reyting aldığı düşüncesiyle desteklenen ve dozu sürekli artırılan sevgi ve şefkat ruhundan uzak, olumsuz ve insan fıtratına da aykırı olan kavgacı üslubu teşvik eden bir toplum mühendisliği uygulanmakta, bu nedenle toplumumuz günden güne artan şekilde gergin, mutsuz, moralsiz, sevgisiz ve karamsar bir psikolojiye sürüklenmektedir. Bu durum vatandaşlarımızda sevinç, neşe ve sevgiden eser bırakmamıştır. 

Ruşen Bey aslında aynayı birazcık kendisine doğru çevirse, yapmış olduğu yayın ve sosyal medya paylaşımlarının altına bırakılan yorumları incelese, şahsına yönelik de sevgisiz, hatta nefret dolu ne kadar çok kişi olduğunu ve bu kişilerden gelen hakaret boyutundaki yorumları fark edebilecektir. Eminiz ki aslında kendisi zaten bu durumun farkındadır.

Sevgisizliğin bir sonucu olarak şiddetin ön plana çıktığı, pek çok kadın cinayetlerinin ve gazetecilere yönelik saldırıların artık günlük sıradan haberler haline geldiği, hatta ülkenin Ana Muhalefet Partisi liderinin dahi darba maruz kalıp linç edilmeye çalışıldığı korkunç bir dönemden geçtiğimiz konusunda herkes gibi Sayın Çakır'ın da hemfikir olduğundan bir şüphemiz bulunmamaktadır. 

Dolayısıyla toplumumuzun, içerisinde bulunduğu bu karanlık ruh hali sebebiyle, Sayın Cumhurbaşkanımızdan, parti liderlerine, sanatçılardan sporculara kadar hemen herkes hakkında, her gün çok sayıda hakaret düzeyinde acımasız yorum ve eleştiriler yapılmasına rağmen kimse çıkıp kimseyi savunmamakta, hatta aksine yapılan eleştiri ve hakaretleri körükleyen, söylenenlerin şiddetini artıran açıklamalar, paylaşımlar yapılmaktadır. 

Yani, Ruşen Bey'in farkına varamadığı veya göz ardı ettiği şey, bu durumun sadece Adnan Bey ve arkadaşlarımıza yönelik değil, toplumumuzun genelini kapsayan sevgisiz ruh halinin kaçınılmaz bir sonucu olmasıdır. 

İkincisi;

Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, Adalet Bakanımız Sayın Gül ve aralarından Yüksek Yargı Organları mensuplarının da bulunduğu pek çok kişi tarafından dile getirildiği üzere, milletimizin 'yargı ve adalet'e olan güvenlerinin Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyelerine gerilemiştir ve halkımızın adalete büyük özlem duyduğu bir dönemden geçilmektedir. 

Bazı hukukçu, akademisyen ve gazeteciler ise bu dönemi, maalesef ki ülkemizde “hukuk yerine başka bir sistemin işlediği” adeta “hukukun rafa kaldırılmış olduğu” şeklinde tanımlamaktadırlar.

Öyle bir dönem ki; hukukun işleyiş ve uygulanışındaki hata ve haksızlıklardan kaynaklı olarak, kimi azılı suçluların hatta cinayet işlemiş katillerin ellerini kollarını sallayarak tahliye olup serbestçe sokaklarda dolaşabildikleri, ancak buna karşın hiçbir suçu olmayan masum kişilerin ise çeşitli hukuksal yorum ve bahaneler üretilerek uzun süreler cezaevlerinde tutulmaya devam edilebildiği, hakim ve savcıların bir karar vermeden önce “Böyle bir karar verirsem, yarın benim başıma da bir şey gelir mi? Görevden alınır mıyım? Bu kararımdan dolayı yargılanır mıyım?” şeklinde düşünerek hareket ettikleri, sert rüzgarların günden güne yön değiştirdiği çok huzursuz ve riskli bir dönem. 

İçinde bulunduğumuz bu dönemin vatandaşlarımıza yansıması da maalesef ki özgürlük ve ileri demokrasi hayallerimizin oldukça uzağında kalmış, insanımız durduk yere başına bir iş gelmesinden çekinip korkan, pasif, ihtiyaç dışında konuşmayan, derdini dahi anlatmak istemeyen, kendi halinde ve içine kapanık bir yapıya bürünmüştür. Eskiden hemen her konuda yorum yapabilen, fikirlerini söyleyip savunmaktan çekinmeyen vatandaşlarımız, maalesef artık sokakta kendilerine uzatılan mikrofonlara dahi bir şeyler söylemekten çekinip korkar hale gelmişlerdir. 

Bunun yanı sıra, davamızın başından bu yana, bazı medya kuruluşları tarafından kasıtlı olarak Adnan Bey ve arkadaşlarımız hakkında yapılan gerçekdışı itham ve iftiralar ile karalayıcı nitelikte haberlerden dolayı da zaten aleyhimizde korkunç bir kamuoyu oluşturulmuş bulunmaktadır. 

Ayrıca, yaklaşık 3 yıla yakın bir süredir yargı ve emniyet içinde odaklanmış bazı gruplar tarafından bize ve sevenlerimize yönelik geniş çaplı bir baskı ve sindirme politikası izlenmiş olup, örnek vermek gerekirse; 

Vatan Emniyet Müdürlüğü önüne gelip oğlunun suçsuz olduğunu söyleyen bir anne ile cezaevindeki ihtiyaç sahibi arkadaşına yardımda bulunmak için hesabına 300TL yatıran bir vatandaş sebep belirtilmeksizin tutuklanıp haksız ve hukuksuzca cezaevine atılmışlardır. Sonrasında, bir de bu kişi medyada güya "örgüt kasası olmak ve örgüte para aktarmak" gibi tamamen uydurma ve hayali bir suçlamayla yaftalanmaya çalışılmıştır.

Bununla da kalınmamış, operasyon öncesinde yapılan teknik takip ve telefon dinlemeleri esnasında iş yerinden, sosyal hayattan arkadaşlarımızla ilgisi olan kim varsa bir şekilde dosyaya dahil edilmişlerdir. Posta memurundan, notere kadar arkadaşlarımızla iş yapan herkes mağdur edilmiştir. Telefon dinlemesinde adı geçen birçok genç kız hukuka aykırı bir şekilde haklarında yurt dışı çıkış yasağı konularak Vatan caddesindeki Mali Şube Müdürlüğü'ne çağrılarak müşteki olmamaları durumunda sanık olacakları tehdidiyle müşteki yapılmışlardır. 

Öyle ki bir şekilde bir şekilde hayatları bizlerle kesişmiş her insan bu süreçte ya sanık olmuş ya basına lanse edilmiş ya da müşteki olmaya mecbur kalmıştır. Tüm bunlar neticesinde de insanların bir kısmı deyim yerindeyse adeta bizlere selam vermeye dahi korkar hale getirilmişlerdir.

Ancak bu korku dolu ruh hali açıktır ki sadece bizlere yönelik de değildir. Mevcut koşullar gereği toplumun tamamına ve hemen her konuya hakim olan bir vicdan tutulması olduğu açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, Sayın Ruşen Çakır'ın “Hiç kimse sizin durumunuza üzülmedi, kimse sizi destekler bir açıklama yapmadı” şeklindeki sözlerinin eğer art niyetli değilse, o zaman safiyane olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 

Unutulmamalıdır ki, eğer toplumdaki bu sevgisizliğin, nefret söylemlerinin, ön yargılı ve yıpratıcı tutum ile hareketlerin önü alınmaz ise, bundan bir gün tüm vatandaşlarımız zarar da görecek olup bu durum toplumumuzda onarılmaz yaralar ve derin manevi çöküntüler meydana getirecektir.

Değerli Kamuoyunun bilgilerine sunarız.

Saygılarımızla...

Daha yeni Daha eski