Kamuoyunda, Adnan Oktar Davası olarak bilinen dava kapsamında halen tutuklu olarak yargılanan bir arkadaşımız, ölümcül düzeydeki kronik pankreas hastalığının ağırlaşması nedeniyle Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edilmiştir. Burada yapılan muayene ve incelemeler sonucunda kendisine, “MEVCUT HASTALIĞI NEDENİYLE HAYATINI YALNIZ İDAME ETTİREMEZ” sonuçlu Sağlık Kurulu Raporu verilmiştir. Bunun üzerine, hasta arkadaşımızın tutukluluğunun kaldırılması veya tutukluluğun ev hapsine çevrilmesi durumu oluşmuş, arkadaşımız son kontrollerinin yapılması için Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmiştir. 

Ne var ki arkadaşımızın hukuki hakkı olan ve en başta sağlığı ve yaşamı için zaruri olan bu derece insani bir girişim, medyada birtakım provokatif haberlere konu edilmiştir. Arkadaşımızın cezaevinden tahliyesini veya ev hapsine geçişini engellemek amacıyla hazırlandığı izlenimi veren bu kasıtlı çarpıtma ve tahrik içeren haberlerden biri de Show TV’de yayınlamıştır.

Yapılan haberlerde, özellikle arkadaşımızın birkaç sene önce halay çekip dans ettiği bir arkadaş toplantısını kaydettiği video görüntüleri kullanılarak kendisi hakkında sanki sağlığı hakkında gerçek dışı bilgiler veriyormuş imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu ise çok sıradan, çok ucuz ve gayrı vicdani aykırı çarpıtma taktiklerinden biri olmuştur. 

Bu operasyonun en başından beri hukukla değil salt nefretle hareket eden kumpas çetesi, söz konusu olayda da sırf kinlerini, öfkelerini, nefretlerini tatmin edebilmek için hasta bir insanın cezaevinde çürümesine göz yummayı, üstelik hukuka aykırı olarak bunu yapmayı teşvik etmiştir. Acı olan ise başta Ece Üner Hanım gibi medyamızın vicdanına ve insaniyetine güvendiğimiz insanların bu oyuna gelmesidir. 

Yapılan provokatif haberler neticesinde oluşturulan kamuoyu baskısı da beklenen etkisini hemen göstermiştir. Arkadaşımızın son kontrolünü yapacak olan Adli Tıp Kurumu'nun ilgili heyet üyesi doktorları, büyük bir baskı altında kalarak;

  • Kendileri hakkında da soruşturmaların açılabileceği, 
  • Medyada haklarında haber yapılarak hedef gösterilebilecekleri,
  • Adli Tıp Kurumu'ndaki görevlerinden hatta belki de mesleklerinden ihraç edilebilecekleri korku ve endişesine kapılmışlar

ve Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu'nun hazırladığı “MEVCUT HASTALIĞI NEDENİYLE HAYATINI YALNIZ İDAME ETTİREMEZ” şeklindeki raporu bozarak arkadaşımızı göz göre cezaevinde ölüme terk etmeyi seçmişlerdir. Adli Tıp Kurumunun verdiği gayri hukuki karara karşı yargı süreci devam etmektedir. 

Sayın Ece Üner'in sunduğu Show TV ana haber bülteninde “Halaycı Müride Rapor Şoku” başlığıyla, sanki arkadaşımız sağlıklıymış ya da halay çekmek sanki bir suçmuş gibi kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan haber hakkında ise şunları ifade etmek isteriz:

1– 

Öncelikle, haberlerde kullanılan halay görüntüleri arkadaşımızın sağlık durumunun iyi olduğu birkaç sene önceki görüntülerdir ve kendisinin şu an yaşadığı ağır sağlık problemini yansıtmamaktadır. Ayrıca halay çekmek bir suç olmadığı gibi, kronik hastalığı olan, tedavi gören birçok vatandaşımız da hayatları boyunca pek çok kez halay çekmiş, dans etmişlerdir. Bunda rahatsız olunacak veya ayıplanacak bir durum bulunmamaktadır. 

Aksine, bazı medya kanallarının arkadaşımızı güya sağlıklıymış gibi gösterebilmek amacıyla sürekli olarak geçmiş tarihli bu görüntüleri tekrar tekrar yayınlamaları, aslen gerçekleri saptırarak kamuoyunu aldatmaya yönelik art niyetli bir davranıştır.

2–

Günümüzde mahkemeler tarafından ilgili kanun ve yönetmelikler gereğince denetimli serbestlik veya ev hapsi uygulamalarına öncelik verilmekte, tutukluluk ise genel olarak son başvurulan yöntem olmaktadır. Hatta öyle ki kimi zaman cinayet işleyen kişiler hakkında dahi tutukluluk yerine ev hapsi uygulaması verilmektedir. 

Hal böyleyken, ölümcül derecede ağır pankreas hastalığı bulunan arkadaşımızın zorlu cezaevi koşullarında tutulması için var gücüyle haberler yapılması, bundan mutluluk duyup zevk alınması nasıl bir insanlık anlayışıdır? Anlamak mümkün değildir.Tutuklu arkadaşımızın ölümcül derecedeki ağır pankreas hastalığının aynısı eğer,

  • Sayın Ece Üner'in kendi evladı, eşi veya ailesinin bir ferdinde olsa gene aynı tepkileri verir mi?
  • Kendi ailesinden birisinin bu halde ceza evinde göz göre göre ölüme terk edilmesi durumunda da Sayın Ece Üner böyle davranabilir mi?
  • Hatta, bırakın bu hastalığın Sayın Ece Üner'in aile fertlerinden birisinin başına gelmesini, kendisinin iş yerinden bir arkadaşı, bir meslekdaşı veya calıştığı kurumun patronu aynı durumda olsa bu kez Sayın Ece Üner'in tepkisi nasıl olur?

Sayın Ece Üner nezdinde sorduğumuz bu soruların cevaplarını aslen sadece Sayın Üner'in değil, aynı zamanda benzer nitelikteki haberleri yayıp yayınlayan tüm diğer medya mensuplarımızın da yanıtlamaları önemlidir. Belki o zaman ellerini vicdanlarına koyarak yaptıklarının bir başarı olmadığını samimi olarak fark edip anlama imkanları olacaktır.

3– 

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın;

3 yıla yakın bir süredir tutuklu olarak yargılanıyor olmaları,

Medyada, kendileriyle ilgili sayısız linç ve karalama kampanyaları yürütülmesi, 

Kendilerini doğru dürüst savunmalarına dahi müsaade edilmeden usulen yürütülen duruşmalarda maruz bırakıldıkları yüzlerce haksız ve hukuksuz uygulama,

Haklarında verilen benzeri tarihte görülmemiş on binlerce yıllık mahkumiyet kararları

SADECE BİRKAÇ HUSUMETLİ MÜŞTEKİNİN ASILSIZ, DELİLSİZ VE MESNETSİZ İFTİRALARININ BİR SONUCUDUR.

Kısacası, benzer iftiraların ve benzer hukuksuz uygulamaların yarın öbür gün başka kişilerin, hatta hakkımızdaki bu provokatif haberleri yapan medya mensuplarının başına gelmeyeceğinin hiçbir garantisi bulunmamaktadır. 

Dolayısıyla, herhangi bir bilimsel bulgu, belge, rapor veya delile bakılmaksızın, sadece husumetli birkaç müştekinin hayal ürünü iftiraları dikkate alınarak verilen bu haksız ve hukuksuz mahkumiyet kararlarının medyada, SANKİ BİR ZAFER YA DA ADALET TECELLİSİYMİŞ GİBİ GÖSTERİLMESİ hukuk, adalet ve insanlık adına bir utanç vesilesidir. İleride bambaşka masum kişilerin de benzer haksızlık ve hukuksuzluklarla karşı karşıya gelmesinin zeminini oluşturmaktadır. Ne var ki o zaman geldiğinde bugün adaletsizliği alkışlayanların itirazlarının bir etkisi olmayacaktır.

Unutulmamalıdır ki toplumlarda ADALETSİZLİĞİN YAYILMASININ EN BÜYÜK SORUMLUSU ADALETSİZLİĞE GÖZ YUMANLAR, ADALETSİZLİĞİ TEŞVİK VE TAKDİR EDENLERDİR. 

Bizler mahkemenin kararına saygılıyız. Ancak akla, izana, vicdana, kanuna ve hukuka aykırı, tarihte bir benzeri görülmemiş 10 biner yıllık mahkumiyet kararlarının, dosyadaki usul ve hukuk hataları nedeniyle YARGITAY AŞAMASINDA MUTLAK SURETTE BOZULACAĞINA da inancımız tamdır.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

Daha yeni Daha eski